Efsane devam ediyor ama

Serinin 2015 tarihli ilk filmi 'Creed', Rocky Balboa'nın da yer aldığı yeni bir hikâye anlatıyor, bizi Adonis Creed (Michael B. Jordan) adlı genç boksörle tanıştırıyordu. Fikri, senaryoyu ve yönetmenliği sevmiştim. 3 yıl sonra gelen 'Creed II'yi ilki kadar beğenmemiş ama 'teknik anlamda iyi çekilmiş bir boks filmi' olduğunu yazmıştım. Dahası, hikâyesinin de 'iyi kurulduğunu' belirtmiştim. 'Creed III: Efsane Devam Ediyor' (Creed III) ise serinin en az beğendiğim filmi oldu. Ama eleştirilerimden önce Ryan Coogler, Keenan Coogler, Zach Baylin'in oluşturduğu öyküden, daha doğrusu filmin içindeki dramatik fikirlerden söz etmem gerekiyor. Film, Adonis Creed'in geçmişle kapanmayan hesapları üzerine kurulu. Diğer bir deyişle, gerçek anlamda yüzleşmediği, yok saymayı tercih ettiği sorunlar üzerine Geçmişteki 'o sorunu' belli belirsiz hissediyor ama filmin son bölümüne kadar tam olarak öğrenemiyoruz. İşin içinde, yıllar süren bir sorumsuzluk, bencillik var. Kuşkusuz, her şey açığa çıktığında gençlik, hatta ergenlik hatası deyip geçmemiz ve onu affetmemiz mümkün. Ama asıl mesele, büyüyüp olgunlaştıkça geçmişten kaçmayı sürdürmesi Creed'in geçmişinden gelen Dame Anderson (Jonathan Majors) ile ilk karşılaştığı anlardan itibaren aralarındaki keskin sınıfsal farkın vurgulanması boşuna değil. Yıllar önce aynı yurtta kalan iki çocuğun, hayatta geldikleri noktalar öylesine farklı ki arkadaşlığın kaldığı yerden sürmesi pek kolay görünmüyor. İlk filmde, Creed'in ıslahevinde geçirdiği yılların acısını ve babasız büyümesinin öfkesini hisseder; Apollo Creed'in eşi Mary-Anne'in (Phylicia Rashad) onu evlat edinmesiyle, konforlu, üst sınıf dünyasına dahil olduğunu anlarız. 'Creed III'ün açılış sahnesinde ise 15 yaşındayken eski günlerinden, alışkanlıklarından hâlâ kopamadığını, geceleri burjuva evinden kaçıp boks maçlarına gittiğini görüyoruz. Hayatının hangi noktasında geçmişinden tümüyle uzaklaşmaya karar verdiğini finale kadar çözemiyoruz. Dame'in gelişiyle yüzünde beliren o huzursuz ifadeden tek anladığımız, içinin çok rahat olmadığı Boks filmlerinde ana karakterler sadece sportif başarı veya para için dövüşmezler. İşin içinde bir kadın veya çocuk vardır. Ayrıca, kendi içlerinde kendilerine karşı verdikleri mücadele de önemlidir. 'Creed III' asıl olarak bu mücadele üzerine kurulu Creed'in filmin ikinci yarısında menajer ve iş insanı şapkasını çıkarıp yeniden ringlere dönmesinin asıl nedeni, kendisini bulmak istemesi... Çünkü ring, sınıfsal imtiyazlarından kurtulup geçmişiyle yüzleşebileceği yegâne yer Kuşkusuz, tüm bunlar masa başında geliştirilmiş hoş fikirler ama filmin yukarda özetlemeye çalıştığım dramatik çerçevenin içinde çok derinleşebildiğini söyleyemem. Ayrıca boks maçları hariç hikâyenin 'düşük tansiyonlu' olarak ilerlediğini düşünüyorum Boksu bırakmış olarak karşımıza çıkan Creed'in bir şekilde döneceğini ve hikâyenin ringde sonuçlanacağını bilmek, filmin ilk yarısını biraz etkisiz hale getiriyor. Ayrıca, Creed ve Dame arasındaki asıl sorunun ne olduğunun uzun süre saklanması, bence filmin lehine çalışmıyor. Belli ki amaç her iki karakteri de olumlu ve olumsuz yanlarıyla ele almak, kendi içlerindeki mücadelenin altını çizmek. Yapımcılardan biri olan Slyvester Stallone'nin Rocky Balboa karakterini projeden uzak tutmak istemesinin nedeni de bu Yani, Creed'in olumsuz yanlarıyla gösterilmesi Ama filmin zayıf veya güçlü yanı kesinlikle Creed'in içindeki karanlık değil. Aslında aynı hikâyeden yola çıkıp alternatif bir boks filmi yapılması mümkünmüş. Ama en baştan öyle bir hedef konulmadığı çok belli. Tam aksine, 'Creed III', Rocky tarzı boks filmi klişelerinden pek kopmuyor. O klişeleri bilen birisi için her şey çok tanıdık. Oysa ilk 'Creed' filminde olduğu gibi serinin formatına ve spor filmi klişelerine bağlı kalıp iki ana karakterin psikolojisini derinliğine ele almak kuşkusuz mümkün olabilirdi. Ama bunun için en baştan farklı yaklaşım gerekiyordu. Özellikle Dame, oyuncu Jonathan Majors'ın tüm çabalarına rağmen ruhuna nüfuz edemediğimiz bir karakter. Belki yapılması gereken, hikâyeyi en az yüzde 50 oranında onun cephesinden anlatmaktı. Finale kadar Dame'i hep Creed'in gözünden görmek, sonra bakış açısını birden değiştirmek de çözüm olabilirdi. Özetle, Dame'in filmin belirli bir noktasından sonra geldiği 'dramatik