Unutulmak... Dokunur ya her insana!

Her insan unutur ama; hiç kimse unutulmak istemez. Hayatın senin için bazen vahyin kesildiği zaman gibi olur... Unutulduğunu sanırsın. Ama arkasından gelen ilk ayet şöyledir: "Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da!" (Duha, 3)Hayatımıza -bir anlığına veya bir ömür boyu- girip çıkan insanlar.. Şöhretin zirvesinde iken her gün aranıp sorulanlar.. yaşlanınca bir köşede veye huzurevlerinde yalnızlık içinde ölenler.. Bizi unutanlar ve bizim unuttuklarımız... Her gün yeni tecelliler oluyor hayatımızda. Biz önceki günleri ve bir derece geçmişi unutuyoruz. Her yeni günün kederini ve sevincini yaşayabilmemiz için; unutkanlık bir rahmet ve nimet hükmündedir. Bir savunma mekanizmasıdır. Her acımızı her gün, ilk günkü tazeliğinde hatırlamış olsaydık; hayat çekilmez olurdu. Hayat öyle bir şey ki; unutmak zorunda bıraktırıyor en sevdiğini.. unutmam dediğini bile. "Hayat böyle bu gemide Eskiler yiter yenide Beni değil kendini de Unutursun Mihribanım." Belki de, bu unutmak değil 'arşive kaldırmaktır.' Yad-ı cemil ise, bir insanın vefatından sonra güzel bir şekilde anılmasıdır. Bediüzzaman 'insan nisyandan alındığı için nisyana müptelâdır' der. Bazı Dilbilimciler insan kelimesinin; 'unutan varlık anlamında' ins kökünden geldiğini söylerken, bazıları 'kendisine öğretilen varlık' anlamında înâs mastarından veya "çok hareket etmek" manasındaki nvs kökünden türediğini söylemektedir. Ayrıca "cana yakın olmak, uyum sağlamak" anlamındaki üns mastarından türediği "yaratılış itibariyle sosyal varlık olduğu" şeklinde değerlendirmeler de mevcut. Bediüzzaman'a göre; unutkanlığın en kötüsü; çalışmak ve hizmet esnasında nefsin unutulmasıdır. Nefsin, çalışmakta ve hizmette kendini unutması tam bir dalâlet hâlidir. Hizmetlerde ön safta koştuktan sonra; ücret ve mükâfatların dağıtımı esnasında nefsin unutulması ise, kemal hâlidir. Güzellikler hayatımızda