"Şükreden bir kul olmayayım mı.."

M. Said Arvas Hocadan Hatıralar... En büyük şükrü, en büyük nimete yapmalıyız. O da iman nimetidir. Ondan büyük nimet olmaz, iki cihan saadetine vesiledir... Kavuştuğumuz nimetlerin şükrünü yerine getirebilmemiz mümkün değildir... Nimetler, nereden ve kimden gelirse gelsin onu Rabbimizden bileceğiz, O'na şükredeceğiz, çünkü veren O'dur. Bize iyilik yapan kimseyi yaratan O'dur. O'na, bize iyilik yapma arzusunu ve imkânını veren de Odur. İnsanlar sebeptir. Onlara da teşekkür edilir fakat nimetler onlardan bilinmez... Şükür, yalnız dil ile olmaz. Bütün organlarımızla şükretmeliyiz. Kalbin şükrü, onu Rabbimizin sevmediklerinin sevgisiyle doldurmamaktır. Günahlarla karartmamaktır. Onu kibirden, hasetten, riyadan ve ucuptan uzak bulundurmaktır... Gözün şükrü, yaratıcısının razı olduğu gibi kullanmaktır. Haramlara bakmamalı, kimseyi hakir görmemelidir. Olabilir ki; o hakir gördüğü kişinin şefaatine kavuşabilmek için ona ne kadar yalvaracaktır, ondan medet umacaktır. Kulakların şükrü, onu haram seslerden muhafaza etmektir. İnsana, günâh değil, sevap kazandıracak sesleri dinlemeye çaba sarf etmelidir. Ellerin, ayakların ve diğer organların şükrü ise, sahibinin izin verdiği gibi kullanılması ile olur. Değilse, emanete hıyanet etmiş oluruz, bunun da cezası çok ağırdır. Bir gece Sevgili Peygamberimiz "aleyhisselâm" yatağından kalkar, abdest alır, namaz kılmaya başlar, çok uzun ibadet ederler. Âişe validemiz "radıyallahü anha" arz eder: "Efendim sizin zaten günahınız yoktur, olsa da affedilmiştir. Biraz dinlenseniz ve istirahat buyursanız." Resûlullah efendimiz,