Herkesin üstadı kendisine

Nur Talebelerinin üstadı Bediüzzaman Said Nursî'dir. O zâtı üstad ve mürşid olarak kabul ettikleri için de, onun Kurân'ın tefsiri olarak telif ettiği Nur Risâlelerini daimî bir sûrette okuyup ondan istifade etmeye çalışırlar.Tayyip Erdoğan ve siyaseten beraber yürüdüğü yol arkadaşlarının üstadı da, hiç şüphesiz, hiç tartışmasız Necip Fazıl Kısakürek'tir. Necip Fazıl'ın üstadı ve mürşidi ise, yine şüphesiz ve tartışmasız Şeyh Abdülhakim (Üçışık) Arvasî'dir. Şeyh Efendi, bazı risâlelerde ve bilhassa lâhika mektuplarında işaret edilen İstanbul'daki "ihtiyar zât, ihtiyar hoca"dır. Yine, bir lâhikada "İstanbul'daki itiraz hadisesi gösteriyor ki, ileride..." şeklinde geçen ifade ile kast edilen şahıs da yine aynı zât olup, kendisinin yaptığı gibi, ileride onun takipçilerinin de Risâle-i Nur'a ve Nur Şakirtlerine ilişeceklerine, hatta şiddetli mukabele edeceklerine dair isabetli mânalar istihraç ediliyor. T. Erdoğan, kendi üstadı olan Necip Fazıl'ın hayatına, eserlerine, meslek ve meşrebine dair ezbere bildiklerini onda biri kadar dahi Üstad Bediüzzaman hakkında bilmiyor. Bazı şeyleri hiç alâkasız, tam tersine bir sûrette biliyor. Meselâ, bundan on sene kadar TRT ekrânlarında kendisiyle yapılan bir canlı yayın esnasında öyle şeyler anlattı ki, bizi dahi hayretler içinde bıraktı. Özeti şudur: Kendisine sorulan bir soru üzerine, Said Nursî'nin 1916-18 yılları arasında Sibirya'da bulunmasının sebebini "sürgün cezası" olarak ifade etti. Güya, TC mahkemeleri Nursî'ye sürgün cezası vermiş de, cezası bittikten sonra kendisi tekrar Türkiye'ye dönmüş... Yani, meseleye bu derece yabancı olduğunu canlı yayındaki kendi ifadeleriyle ortaya koydu. İşte ey Hz. Bediüzzaman'ın kendine üstad olarak kabul eden aziz Nur Talebeleri! Üstad Bediüzzaman'ın 1914'te Birinci Büyük Harbe Gönüllü Alay Kumandanı olarak iştirak ettiğini, Mart 1916'da Kafkas Cephesinde Ruslara esir düşerek Sibirya taraflarına götürüldüğünü, 1918 yılı ortalarında firar ederek Avrupa üzerinden İstanbul'a geldiğini bilemeyecek kadar uzak bir mesafede duran bir siyasetçinin aslında nerede durduğunu bilmek lâzım geliyor. Bunu bilmeyen, acaba nasıl ehl-i tahkik olabilir Şimdi, gelelim mevcut iktidar kadrosunun üstadı Necip Fazıl ile onun üstadı meselesinin detayına. Edip-şair Necip Fazıl (1924-1983), yaşadığı dönem itibariyle kendini iyi yetiştirmiş hatip bir şahsiyettir. Aynı zamanda, Türk fikir ve siyaset hayatını derinlemesine etkilemiş, önemli bir ideologtur. "İdeolojya Örgüsü", onun en gözde eserlerinden biridir. Hatta, denilebilir ki: Bugün iktidarda olan partinin çekirdek kadrosunda bulunanların çoğu, Necip Fazıl'ın rahle-i tedrisinden geçmiş kimselerdir. Bu meyanda kendi beyan ve hatıraları var. Necip Fazıl, 1943 yılında, 20 küsûr yıldır İstanbul'da ikamet eden Şeyh Abdülhakim Arvasî (1865-1943) ile tanışması, onun hayatında bir dönüm noktasını teşkil etti. Şeyh Arvasî'ye mürid ve talebe olduktan sonra, eski hayatını terk ederek, hidayet dairesine adım attı. Necip