Bundan yüz küsûr sene evvel Osmanlı saltanatının sekârat devresine girdiğini fark eden Üstad Bediüzzaman, eski saltanat ihtişamını hayal edenlere şu veciz sözü ezber etmelerini ister: Eski hâl muhâl; ya yeni hâl, ya izmihlâl.
Kanaatimce, yüz sene sonra yine benzer bir dönemece gelmiş bulunuyoruz. Bilhassa, şahıs merkezli yapılanmalarda yeni ve bambaşka bir sürecinvetirenin eşiğine gelinmiş olduğuna dair tahminim de, ümidim de kuvvetlidir. Zira, merkeze alındıktan sonra etrafında toplanılan mübarek şahısların (şeyh, hoca, abi, molla...) çoğu dâr-ı âhirete intikal etti.
Evet, kanaatimce o devir idi ve o devir büyük çapta kapandı gitti. Şimdi yeni bir devir açılıyor. Bu yeni devirde, merkeze alınacak ortak payda şahıs değil, ilme dayalı fikirler olacak, kudsî düsturlar, ulvî prensipler manzumesi olacak.
Dolayısıyla, eski hâle dayalı fani şahıs merkezli dönemin gücü-kuvveti zayıflayarak aşağı doğru seyrederken, ortak paydası düsturalara dayalı prensipler manzumesine dayalı yapılanmalar yukarı doğru yükselişe geçiyor demektir. Aynen, 90 yaşındaki adam ile 9 yaşındaki bir çocuğun durumu gibi.
Yukarıdaki misale benzer mahiyetteki bir hareketlenme, daha geniş dairedeki coğrafyalarda cereyan edecek gibi görünüyor.
Önce, o geniş dairelerin ismini ve rasyonel hallerini hatırlatalım: Nasıl ki müsbet ve menfi surette "iki Avrupa" var, öyle de "iki Amerika" ve "iki Türkiye" realitesi var.
Hatta, daha dar daire için "İki İzmir, iki Ankara, iki İstanbul" olduğunu söylemek de mümkün.
Hemen her yerde karşımıza çıkan bu şıkların birincisi nisbeten daha sağlam ve güvenilir durumda. Üstelik, zaman ilerledikçe, daha güçlü ve daha güvenilir hale gelecekleri ümit edilebilir. Çünkü, hem şeffaf, hem de temel insan haklarını merkeze alarak çalışmaktan yanadırlar.
"Derin odaklar" ile birlikte hatırlanan ikinci şıktakiler ise, güvensiz ve tehlikelidir. Zira başıbozuktur. Ne zaman, ne tür fenalıklar yapacağını kestiremezsiniz. Çünkü, şeffaf olmadıkları gibi, özellikle kapalı devre çalışmayı tercih ederler.