İlim bir nurdur

"Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. 'Bize hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar.' dediler.Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlık'ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz." diyen Bediüzzaman gerçek ilmin (yani fenlerin) bir nur olduğunu ve yaratanını anlattığını belirtiyor. İslamiyet'te ilme, bilgiye ve hikmete büyük önem verilmiştir. "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" (Alâk, 1.) emriyle başlayan ilk vahiyle insanlar kâinatı ve yaratılan her şeyi vahyin ışığında okumaya ve anlamaya teşvik edilmiştir. Çünkü; "İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla her şey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü'l-esası da iman-ı billâhtır." Ve aynı zamanda; "Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü'l-esası da iman-ı billâhtır." Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ben ancak bir muallim olarak gönderildim." (Dârimî, Mukaddime, 32.) buyurarak ilimle meşgul olanları onurlandırmıştır. Bunun yanında, "De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" (Zümer, 9.) ayet-i kerimesi ise, bilginin-ilmin ve âlimin Allah katındaki değerini göstermektedir. Kur'an-ı Kerim'de "Kalem" ismiyle müstakil bir surenin bulunması ve burada Allah'ın 'kalem' üzerine yemin etmesi de kadın-erkek her mü'min-Müslüman için ilmin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaktadır. İlim, her insana her alanda rehberlik eder. O, kıymeti bilinmesi gereken bir hazinedir.