FETÖ'cü Salih Zorluoğlu olayının perde arkası

Sağlık sektörü, FETÖ için her zaman öncelikli tercihlerden biri olmuştur. Bu öncelik, sağlık sektöründeki insana hizmet merkezli yapılacak çalışmalardan çok, sağlık hizmetinde görev yapacak doktorların, hemşirelerin örgüt adına kullanımlarını kolaylaştıracak alanlarla alakalıdır.

Bir doktor, mesleki avantajla toplumun bütün katmanlarıyla çok rahat diyalog kurabilir; muhataplarının sosyal statüsü ne olursa olsun onlarla irtibata geçebilir.

Her insanın ya kendisi, ya yakınları ya da çevresi itibariyle sağlık sektörünün ilgi alanına giren konularda ihtiyaç sahibi olması kaçınılmaz bir pozisyondur.

FETÖ'cü doktorlar böyle durumlarda örgütsel bağlarla birbirlerini bilgilendirerek hasta veya yakınlarıyla birinci elden ilgilenirler, muhataplarının sevgi ve sempatisini kazanırlar. Daha sonra bu kişilerle irtibat sürdürülür, söz konusu kişinin zenginse malından, ünlü ise çevresinden, bürokratsa makamından, siyasetçi ise konumundan istifade etmenin yolları aranır, çareleri bulunur. Zaten muhatapları kendilerine medyunu şükran olduğundan bu tür yararlanmalar çok kolay olur.

Hususi hizmet denilen,üst seviyedeki asker, polis, hakim- savcı, bürokrat, siyasi ve işadamlarıyla ilgili örgüt departmanında çalışanların yüzde doksanı hep doktorlardan seçilir. Doktorlar mesleklerinin verdiği avantajla çalıştıkları hiçbir örgüt alanında karşı mukavemet görmezler, muhatapları tarafından kolayca kabul edilirler.

Bu alan, kriminal vakalarda riski en aza indirgemede de çok rahat kullanılır. Nitekim FETÖ pek çok cinayeti bu yolla işlemiştir. Hatta bilindiği gibi, Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan da böylesi bir tuzağa düşürülmek istenmiş, Hakan Fidan'ın devreye girmesiyle son anda ölümden dönmüştür.

1979 yılında kurulan İzmir merkezli Türkiye Tabipler Vakfı,sağlık sektöründe yapılacak örgütsel faaliyetleri meşru bir alanda organize etme adına kurulmuş paravan bir vakıftı. Vakfın bütün görüşmeleri, toplantıları bizzat FETÖ elebaşının katılım ya da kontrolüyle gerçekleşirdi.

Doktorlar, kendi alanlarıyla ilgili konuları bile, Gülen'in gözüne girmek için ona danışırlardı. Kim hangi konuda ihtisas yapacaksa, önce FETÖ elebaşına sorar, tercihini onun direktifi doğrusunda yapardı.

Konunun nasıl ayağa düştüğünü göstermesi bakımından şu anekdot cidden ibret vericidir.Yıl 1979. Ünlü sinema oyuncusu Ayhan Işık, İstanbul'daki yazlığında beyin kanaması teşhisiyle yoğun bakıma kaldırılır. Ayhan Işık aslen İzmirli olduğu için Ege Üniversitesi Hastanesine nakli düşünüldüğü şeklinde bir duyum alınır.

İzmir'deki Bozyaka yurdunun taraçasındaFETÖ elebaşı ve birkaç kişi oturuyoruz. Barbaros gelerek Ege Üniversitesinden tanıdık iki doktorun görüşmek istediklerini söyledi. İzin verilince de yanımıza geldiler. İki doktor yukarıda aktardığım olayı anlattılar.

Sonra da "Eğer bize getirilirse tedavisiyle ilgilenelim mi" diye sordular. Cevap olumluydu. Faraza cevap olumsuz olsaydı ve gerçekten de Ayhan Işık Ege Üniversitesine nakledilseydi, yaşanacak fecaati bir düşünün