Yabancı düşmanlığı ve 'milliyetçilik'

Nefret ve öfkeyle yüklü kitleleri kontrol etmek her zaman zordur.

Toprak ve insan sevgisinin vücut bulduğu milliyetçilik ve vatanseverlik tanınmaz hale gelir.

Yasa, kanun, ahlak kontrol gücünü yitirir. Şiddet, zalimlik, vicdansızlık kendine akacak yol bulur.

Sosyal barış bozulur; başı boşluk, provokasyon, sokak ve şiddet olayları kendini göstermeye başlar.

Türkiye'de de milliyetçiliği ırkçı ajitasyonla yükleyen siyasi provokatörler gittikçe kitle gücü kazanmaya başladı.

İzmir'de, İstanbul'da, Adana'da, Trabzon'da 'yabancı' saydıkları insanları aşağılayıp hakaret etmeye, korkutmaya ve sonrasında da bu sataşmaları saldırıya dönüştürmeye başladılar.

Zamanlama tesadüf değil elbet.

Ülkedeki ekonomik sorunların vatandaşın ruh halini bozduğunu, moralini olumsuz etkilediğini ve insanları öfkeli kıldığını biliyorlar.

Siyasi ittifaklarla, Batı'ya vekalet eden terör örgütleriyle başa çıkamadıkları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı toplumsal kargaşa ve iç çatışma çıkararak meşgul etmeye, enerjisini çalmaya ve huzursuz etmeye çalışıyorlar.

Sorsanız aslında kimse kendisini yabancı düşmanı görmüyor; fakat, en iyisi bile yabancı karşıtı olduğunu itiraf ediyor.

-"Bu ülke bizim efendim; yabancı gelemez, oturamaz, çalışamaz!"

Osmanlı'nın bile gerisinde kalan bir milliyetçilik anlayışı bu. Cumhuriyet dönemi ürünü. İnsanları ırkına, dinine, diline, rengine, gelenek ve davranışlarına varana kadar ayrıştırıp bölüyor.