NATO'nun yeni stratejik konsepti: Ne getirecek, ne götürecek

Türkiye'nin Madrid'deki NATO Zirvesi'ne dair öncelikli gündemi İsveç ve Finlandiya'nın üyelik sürecine dair itiraz ve şartlarıydı elbette. En üst perdeden ve olabildiğince sert bir tarzda dile getirilen itiraz ve şartlar İsveç ve Finlandiya'nın ötesinde Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleriyle Türkiye arasında da ciddi bir gerilim ve zorlu müzakere süreçlerini beraberinde getirdi. Fakat hem İsveç ve Finlandiya ile Türkiye arasında imzalanan mutabakat zaptı hem de NATO'nun gelecek 10 yıl boyunca takip edeceği yol haritasını tanımladığı yeni stratejik konseptin hedefleri küresel planda Rusya ve Çin'in doğrudan hedef konumuna oturtulduğuna açıkça işaret ediyor. Dahası 30 üye ülkeyle birlikte Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler de üyelik talepleriyle birlikte Madrid'deki zirveye katılmışlardı. Rusya'nın NATO'yu Şahlandıran Hamleleri Türkiye'nin öncelikle NATO tarafından ilan edilen bu yeni stratejik konseptte nasıl duracağı, hangi misyonları üstleneceği meselesine dikkatle odaklanmak gerekiyor. Ancak gerçekçi analiz ve sorumlulukları her zamanki ideolojik ve siyasal popülizme kurban eden propaganda veya kara-propaganda etkinliklerine öylesine maruz kalıyoruz ki alabildiğine genişleyen ve keskinleşen askeri kamplaşmaların dahi farkına varamıyoruz. Tam da bu derin ve kronik zaaflar sebebiyle siyasal tarihin son derece ironik bir cilvesiyle yüz yüze geldiğimizi bile fark edemedik. Batı'ya karşı en güçlü rakip ve güya alternatif sayılan Avrasya siyasetinin güçlü lideri Rusya lideri Putin'in sistematik övgülere mazhar olan büyük stratejik zekâsıyla "beyin ölümü gerçekleşmiş" NATO'yu nasıl da hızlı bir toparlanmaya ve cazibe merkezi olmaya teşvik ettiğini bütün dünya hayretle izledi. NATO'nun tehdit tanımlarını tahkim eden yeni stratejik konseptinin orta ve uzun vadede ne türden gerilim ve çatışmaları besleyeceğini, Rusya-Çin bloğunu hem askeri strateji hem de iktisadi-ticari kanallarını bloke etmeye matuf adımların hangi türden karşılıklarla muhatap olacağını, Türkiye'nin kendisini ve bölgesini muhtemel çatışma zeminlerinden hangi tedbirlerle uzak tutabileceğini ufku geniş selim bir akılla tartışmamız gerekiyor. Daha önce de İsveç ve Finlandiya'nın üyelik süreçleri bağlamında Türkiye'nin neler yapabileceğini "NATO'da veto hakkının fayda ve sınırına dair" (20 Mayıs) başlıklı makalemizde tartışmaya çalışmıştık. Gerek İsveç ve Finlandiya'dan gelen heyetler gerekse İsveç ve Finlandiya adına konuşan yetkililer son dakikaya kadar gönül alıcı cümleler kurarak, başı sonu belirsiz vaadlerde bulunarak, Amerika ve Avrupa Birliği'nin tam desteğini arkasına almış olmanın da verdiği yüksek