Aşk ve nefret arasında siyaset

Seçimden önce iktidar ve muhalefet çevreleriyle konuştuğumda iki kesim insanın belirgin bir özelliğini gördüm. Liderine, partisine, ideolojisine aşık olanlar ve siyasi rakibinden nefret edenler. Bu iki kesim seçim tahminlerinde en çok yanılanlar ve gerçeği göremeyenler oldu. İktidara büyük öfke duyan bir araştırma şirketi sahibi, seçim gecesi ekranlardaki seçim sonuçlarına bakıp, "Bunların hepsi gerçek değil, tümü değişecek göreceksin" dedi bana. Ama değişmedi. Bir başka araştırma şirketi sahibi seçimin ertesi günü aradı ve şöyle dedi: "Aslında doğru sonucu bulmuştum ama sonuç böyle olamaz dedim ve yayınlamadım. Çünkü Beyefendi kazanamıyor diyemedim. Benimkisi duygusal bir sapma oldu." AŞK VE NEFRET MUHAKEMEYİ ÖLDÜRÜR Bunun daha uç örneklerini Anadolu'da gördüm. "Kesin kazanacağız" diyenler, ya siyasi rakibine nefretle bakanlar ya da tuttuğu lideri, partiyi aşkla sevenler oldu. Hepsi yanıldı. Zira aşk ve nefret muhakemeyi öldürür, siyaseti okuyamazsınız. Seçmenlerde bunun olmasını normal görüyorum. Ancak araştırma şirketlerinde, siyaseti yönetenlerde aynı şeyi görmek şaşırttı beni. Eskiden böyle değildi. Nitekim meydanlarda "Kazanıyoruz" diye bağıran, seçim akşamı aynı iddiasını tekrar eden siyasetçiler benzer hatayı yaptı. Bu büyük bir güven kaybına neden oldu. Şimdi yine kazanıyoruz deseler inandırıcı olamayacaklar. Aşk ve nefretle siyaset yapmanın sonuçları bunlar. SEÇİM SONUÇLARINI DA OKUYAMIYORLAR Aynı tutumu sergileyenler, seçim sonuçlarını değerlendirmede yanlış teşhiste bulunuyor. AK Partili bazı isimler, Erdoğan'ın yine mucize yarattığını ve seçimi kazandığını söylerken, ilk turu geçemediğini, partinin 7 oy ve 33 milletvekili kaybettiğini göremiyor. Seçmenin aslında ciddi bir uyarıda bulunduğunu da ıskalıyor. Muhalefet cephesi, özellikle CHP ilk turu 4 puan geride kapatmanın sorumlusu olarak