İngiliz siyaseti ve Bediüzzaman

Kraliçe Elizabeth'in vefatı ve yerine kral ünvanıyla Prens Charles'ın geçmesi, gözleri İngiltere'ye çevirdi.Bir zamanlar "üzerinde güneş batmayan imparatorluk" diye anılan Büyük Britanya, eski gücünü nisbeten kaybetmiş olsa da hâlâ son derece etkin. Kraliyet, ülkenin iç siyasetinde sembolik bir yere sahip olsa da, dünyada yaygın İngiliz Milletler Topluluğuna dahil ülkelerde hâkim. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi birçok ülkenin başında Kraliyetin atadığı valiler var. Ve Topluluğa bu tarz üye olan ülkelerin çoğunun kaynak ve gelirleri Londra'ya akıyor. Zaten bilindiği gibi, İngiltere emperyalist Avrupa sömürgeciliğinin başını çeken, Osmanlının çöküşünde ve İslam dünyasının parçalanmasında en çok payı olan bir devlet. Bugünkü Ortadoğu sınırları ve İsrail'in bir çıban başı gibi Filistin'e yerleştirilmesi, dessas İngiliz siyasetinin doğurduğu sonuçlardan. 19. yüzyılın sonunda parlamentosunda yapılan bir konuşmada "Kur'an Müslümanların elinde olduğu sürece onlara hâkim olamayız, ya bu kitabı ortadan kaldırmalı veya Müslümanları ondan soğutmalıyız" mesajının verildiği adres de yine bu ülkenin başkentiydi. Osmanlının idam fermanı olan Sevr'de de, Lozan'daki gizli pazarlıklarda da aynı İngiliz siyasetinin öne çıkan rolü belgelerle sabit. Birinci Dünya Harbi yıllarında geçemediği Çanakkale'yi daha sonra geçerek İstanbul'u işgal edip boğazına basan da yine İngiltere. O vaziyette kendisine bağlı olan Anglikan Kilisesi Başpapazına sordurduğu sorularla İslamı güya aşağılamaya çalışan da aynı devlet.