Enes'leri kaybetmeyelim

Enes Kara'nın derin bir inanç krizi ve ümitsizlik halet-i ruhiyesi içinde gerçekleşen intiharını, önyargılara dayanan tek taraflı suçlamalara, algı ve linç operasyonlarına konu ve malzeme yapmanın kimseye faydası yok.Ama bu yürek yakıcı olaydan herkesin çıkarması gereken çok önemli dersler mevcut. Konunun odak noktası gençlerle iletişim. Ailelerden eğitim kurumlarına ve cemaatlere, siyasete ve yönetim kadrosuna herkesi ve her kesimi ilgilendiren hayatî bir mesele. Daha çok siyasî tercihleri bağlamında konu edilen Z kuşağının dünya görüşü, hayata bakışı, aile ve çevre ilişkileri ihmal ediliyor. Enes örneğinden devam edecek olursak: Yazdıklarından anlaşılan o ki, bu gencimiz "aile baskısı" olarak nitelediği durumdan çok bunalmış. Hiç istemediği halde tıpa da, kaldığı eve de ailesinin ısrarlı talebiyle gitmiş. "Sürekli telefonuyla oynuyordu" diyen baba ise, bu iletişim kopukluğuna çareyi, oğlunu cemaat evine emanet etmekte bulmuş. Oradakiler sıkıntıyı fark etmişler, ama görünen o ki, onlar da Enes'in kendisini iyice kapatan bu tavrı karşısında çaresiz kalmışlar. Bu tür haller karşısında ne yapılması gerektiğini iyi bilen profesyonel bir psikolog devreye girseydi sonuç değişir miydi Belki. Enes'in dramı, kendi dünyasında sadece yakın arkadaşlarıyla paylaştığı bir inanç krizine girmiş olması. Sorularını çekinmeden sorabileceği bir ortam bulsaydı ve tatminkâr cevaplarını alabilseydi böyle olur muydu Zübeyir Gündüzalp'in