Hangi ifade özgürlüğü, hangi medya, hangi Türkiye

Sanıyorsunuz ki, sosyal medyada iki lafazanlık edince, üç muhalif veya taraftar mesaj paylaşıp sonra da beş kişiyi sokağa çıkamaz hale getirilince memlekette ifade özgürlüğü kullanılmış oluyor.Hayır, öyle olmuyor!Sosyal medyanın önemsiz olduğunu, bu yatay haberleşme ağının bir ihtiyacı görmediğini söylüyor değilim. Ama ifade özgürlüğü, sosyal medyada 140 karaktere sığan konuşmalar yapmak değil.Bir ülkede gerçek anlamda ifade özgürlüğü olabilmesi, bu özgürlüğün gerçekleşebilmesi için gereken en önemli şartların başında, üzerinde sağlıklı kamusal tartışmaların yapılabildiği bir medyanın varlığı gelir. O medya sosyal medya değil.Bana göre Ak Parti iktidarının tarihi ve yaptıkları ileride yazıldığında, bu iktidar döneminde yaşanan en şiddetli çatışmaya, yani kültür savaşına çok özel bir yer ayırmak, bu savaşı ayrıca incelemek gerekecek."Kültür savaşı" çok kapsamlı bir kavram; hayat tarzından medyaya, ülkedeki kültür-sanat ortamından tartışma ortamına kadar epey bir şeyi içine alıyor.Bu savaş çerçevesinde medyanın ele geçirilmesi, zaten oldukça zayıf ve yeterince güvenilir olmayan ana akım medyanın bir siyasi parti ve akımın emrine girmesi çok özel bir önem taşıyor.Bugün ortada olmayan o ana akım medya, Türkiye'nin siyasi, sosyal ve kültürel ortak paydasıydı. Bir çeşit nirengi noktasıydı. Bugün o ortak zeminimiz yok; fazlasıyla parçalanmış durumdayız.Unutmayın, dün, beğenilmiyor ve çokça eleştiriliyor da olsa hakkında konuşmaya doyamadığımız bir medyamız vardı. Bugün medya hakkında konuşmuyoruz bile. Çünkü ortada hakkında konuşmaya değecek bir medya pek yok.Bugün herhangi bir konuda anlamlı bir siyasi kamusal tartışma yapamıyorsak, bunun sebebi o tartışmanın üzerinde yürütüleceği bir medyanın olmaması.İfade özgürlüğü sadece mahkemeler içimizden bazılarını söz söyledi diye tutukladığı zaman kısıtlanmıyor. O kısıt en bariz ve en feci kısıt zaten.Biz gerçekte ifade özgürlüğümüzü medyamız tümüyle iktidar tarafından ele geçirildiğinde kaybettik.En beğenmediğimiz halindeyken bile Türkiye'de medya ana fonksiyonlarından birini, gündemi yönetip yönlendirme işini yapabiliyordu. Çünkü medya bir çeşit ortak paydamız, işaret fenerimizdi. O sayede hepimiz kendi yerimizi tayin edebiliyorduk. O zamanlar yaptığımız ve medyayı kıyasıya eleştirdiğimiz gündemi yönetip yönlendirme fonksiyonu, ortak paydayı oluşturma işlevi meğer ne kadar önemliymiş, bugün onun yokluğunda anlıyoruz.Türkiye'de medya Osmanlı'dan beri bir çeşit "savaş medyası"ydı; belirli siyasi görüşlerin dile getirilmesi ve propagandası için gazete yayınlanırdı. Ak Parti iktidara geldiğinde de durum farklı değildi; fevkalade taraflı bir medyamız vardı. Ama yine de o medyanın içinde bir çok seslilik vardı; meraklısı o çok seslilik içinde gerçeğe bir nebze olsun ulaşabiliyordu. O medyanın içinde güvenilir bulduğumuz, gerçeği her zaman eğip bükmeyen yayın organları da vardı. O yayın organları sayesinde de kamuoyu sağlıklı bir kamusal tartışmaya bugüne göre çok daha iyi şekilde ulaşabiliyordu.Medyanın bir başka önemli fonksiyonu, görüşleri filtreden geçirmesiydi. Neyin önemli ve konuşulmaya değer olduğunu da, hangi konuşmacının veya yazarın görüşlerinin kamuoyuna duyurulmaya değer olduğuna da medya kendi çok sesliliği içinde karar veriyordu. Bugünün taraflı medyası da aynı şeyi yapıyor ama artık ölçüt