Hukuk ve Kanun

Olgular ile kavramlar arasındaki bağıntı ya da ilişkinin ne olduğu sorusunun araştırılması, incelenmesi ve irdelenmesiyle, bizzat söz konusu olgu ve kavramların mahiyetlerine dair sorunların araştırılması, incelenmesi ve irdelenmeleri farklı yaklaşımları, düşünceleri ve görüşleri gerekli kılar. Kimi zaman bu farklılıklar açıkça kendini gösterse de, çoğunlukla söz konusu olguların ve kavramların birbiri yerine kullanıldıklarına sıkça rastlanabilmektedir. Sıkça rastlanan bu durum, olgu ile kavramın mahiyetine ait olması gerekirken, bağıntı veya ilişki kurulan olgu ve kavramı öncelikle "sözde" (psuedo) konumuna düşürmek gibi vahim bir yanılgıya yol açma sakıncasını ya da tehlikesini içinde barındırabilmektedir. Hukuk ve kanun olgu ve kavramları, yanılgıya yol açan vahim, başat ve önemli bir örnek oluşturmaktadır. Genel olarak, hukuk ve kanun arasındaki sıkı, yerine göre ayrılmaz bağıntıyı, bir tür ön kabule dayalı olarak, nerdeyse aynı anlamı içkin olgular ve kavramlar biçiminde kullanmakta bir sakınca görmeyiz. Kuşkusuz, kanun kavramını kullandığımızda, açık veya örtük (zımni) hukukun kastedildiği varsayılır, anlaşılır ya da kabul edilir. Söz gelimi, "düşünce, inanç ve felsefi kanaat özgürlüğü"nün, temel insan hak ve özgürlüklerinin bir ilkesi olduğunu ileri sürdüğümüzde, genel olarak, Anayasa ve ondan kaynaklanan yasalarda düzenleme konusu haline getirilmiş bulunan bir özgürlüğü kastettiğimiz, hemen ve dolaysızca akla gelir. Ancak söz konusu özgürlüğün X ülkesi Anayasa ve yasalarında düzenlenişiyle, Y ülkesi Anayasa ve yasalarında düzenlenişi farklılık gösterebilir. Aynı şekilde "çalışma hak ve özgürlüğü"nü de örnek olarak vermek mümkündür. Bu hak ve özgürlükler, mesela bir otoriter siyasi rejimde (monarşi, oligarşi, diktatörlük) farklı mahiyet ve bağıntı içinde olabilirken, demokratik bir siyasi rejimde bütünüyle farklı mahiyet ve bağıntı içinde düzenleme konusu yapılabilir. Söz gelimi, eski Sovyet sistemindeki Anayasada da "Çalışma hak ve özgürlüğü" düzenlenmişti. Fakat bu hak ve özgürlüğün kullanılmasında, özgürlüğe sahip olması varsayılan bireyin çalışacağı işi özgür iradesiyle seçme imkânı, bazı şartlarda yoktu ya da önemli ölçüde gerçekleşme bakımından sınırlıydı. pushfn('ads'); Benzer durum, demokratik rejimlerde de, istisna kabilinden görünse bile, birtakım zorlayıcı şartlar ölçeğinde gerçekleşme bakımından zorluklarla karşılaşabilmekteydi. Nitekim, Sanayi Devrimi'nin ortaya çıkması üzerine, Hukuk'un temel insan hak ve özgürlükleri öğretisinin bir yansıması olarak Bireysel İş Sözleşmesi kavramı yanında Toplu