Halk ve Demokrasi-ıı

Geçen haftaki yazıda belirtmeye çalıştığımız üzere, demokrasinin meşruiyeti, siyasi iktidarın el değiştirme meşruiyetini, o da seçimi gerekli kıldığı, ancak seçim olgusunun bir takım dominantlar bağlamında belirli anlamlar içerebileceğine dikkat çekmeye çalışmıştık. Ne var ki, seçim bağlamında demokratik uygulamanın sistem yönüyle başarılı olduğunu söylemenin pek mümkün gözükmediği değerlendirmesi yapılabilir. Belki de, ülkemizde devlet ve siyasi iktidarı kullanan kadroların, demokrasinin içeriğini, hem düşünsel bağlamda, hem ahlaki, hatta siyasi bağlamında içselleştirememeleri, dolayısıyla kültürel bir birikimin oluşmasını, bilinçli veya bilinçsiz, engellemeleridir. Bu durum, demokrasi, seçim, halkın irade beyanı ve bunu açıklama mekanizmaları halkta farklı algılamalara, devlet ve siyasi kadrolarda ise, daha farklı anlamalara yol açmaktadır. pushfn('ads'); Böylece, sorunun can alıcı noktası burada ortaya çıkmaktadır. Siyasi partiler, seçimler, parlamento, devletin yasma, yürütme organları ve yargı erki şeklinde kuramsal ayrımı vb bulunmasına, belli ölçüde bunların işler gözükmelerine rağmen, siyasi iktidarın belirlenmesi ve el değiştirmesi, halkın irade beyanına bağlı olarak istenilir ölçüde gerçekleşmemektedir. İktidara gelen, yani halkın irade beyanı sonucu belirlenen siyasi kadro, seçim öncesi görüş ve programıyla seçim sonrası uygulamaları bakımından farklı, hatta karşıt görüntüler ortaya koyabilmektedir. Siyasi süreçte bu durumun tezahürleri ve örnekleri adeta genel bir söylem şeklinde sıkça görüle gelmiştir. Sözgelimi, herhangi bir zamanda yapılan seçimle iktidarı elde eden veya iktidar uygulamalarını yapmakta olan en üst yetkili, hükümetleri esnasında bazı kararları uygulayamadıklarını, adeta bir tekerleme halini almış gözüken "gizli güç odakları", "yabancı odaklar" veya "çıkar çevreleri" olarak tanımlananlar tarafından engellendiklerini ileri sürerler. Gerçekte bu tür söylemler devletin hakimiyeti, dolayısıyla tekliği, siyasi iktidarın bölünme (tecezzi) kabul etmez mahiyet ve nitelikte olduğu ilkesiyle bağdaştırılabilir söylemler değildir. Eğer, devletin hakimiyetinden kaynaklanan siyasi iktidarın, bir başka "iktidar" tarafından engellenmesi ihtimal dahilindeyse bile, bu devletin varlığını tartışılır kılabilecek bir durumdur. Öte yandan bu tür söylemlerin "siyaseten" dile getirilmiş olma ihtimali üzerinde durulabilirse de, daha ilk başta siyaset olgusu doğru kavranıldığı takdirde bunu reddeder, aslında etmek zorundadır. pushfn('ads'); Gerçi, devlet ve siyaset olgularıyla halkın irade beyanının bağlantısı, sadece ülkemizde değil, genel olarak tarihten süzülüp gelen karmaşık, ayrıca her zaman istismar edilmeye açıktır. Çünkü siyaset kurumunu oluşturan unsur ve nitelikler dikkatlice kavranılmadığı takdirde, iktidarı salt bir kuvvet olarak algılama halinde, siyasetin