Akif, memleketi nasıl kurtardı

Yeni Şafak İSMAİL KILIÇARSLAN -Akif, memleketi nasıl kurtardı"Bir kere o müsellah haydutlar ortalarına aldıkları biçareden parasını isteseler, üzerindeki elbisesini isteseler, ayağındaki pabucunu, başındaki külâhını isteseler biz de vermesini tasvib ederdik. Lâkin bununla kanaat etmiyorlar ki. Biçare herifin kollarını, bacaklarını kestikten sonra: Boynunu uzat! Kafanı devir! diyorlar. Mademki teklif bu kadar ağırdır. Artık bunu hiç kimse kabul edemez, ister istemez dişiyle, tırnağıyla uğraşır, çabalar, nefsini imkânın son derecesine kadar müdafaaya bakar.Ey cemaat-i Müslimin! İşte bugün bizden istedikleri, ne filân vilâyet, ne filân sancaktır, doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, saltanatımızdır, devletimizdir, hilafetimizdir, dinimizdir, imanımızdır.Bir de o müsellah olduğunu kabul ettiğimiz haydutların başları pek boş değil. Korktukları tehlikeler var. Biz zaruri olan müdâfaa-i hayat vazifesinde bir az daha sebat edecek olursak emin olunuz ki cehennem olup gidecekler."Büyük İslam şairi Mehmet Akif Bey, Kastamonu Nasrullah Camii'nde verdiği muhteşem vaazda işte tam olarak bu cümleleri kurmuştu. Büyük bir vatansever, büyük bir ümmetçi, büyük bir memleket ve hakikat aşığı olan Akif, hiçbir imkânı kalmamış, neredeyse bütün cephelerde yenilmiş, doğru düzgün savaşacak erkeği olmayan bir topluma "ayağa kalkın" diyerek herkesi mücadeleye, Kuvayi Milliye saflarında çarpışmaya, düşmanı söküp atmaya davet ediyordu.Çok değil, bu muhteşem vaazı verdikten bir yıl sonra, soğuk bir dergâhın taş duvarlarına "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" dizesiyle başlayan o muhteşem şiiri, hepimizi "millet" haline getiren o manifestoyu yazacaktı Akif.Milletlerin hayatlarında böylesi "yıldızın parladığı anlar" vardır. Bir şair, bir filozof, bir romancı, bir bilim adamı, bir hoca çıkar ve meseleye el koyar.Bence iki şey gerekir "yıldızın parlaması" için. İlki, hiç şüphe yok ki "ayağını bastığı coğrafyanın içinde kalma" refleksi. Ne olursa olsun bir başka güç odağına, bir başka merkeze gönül indirmemek; her şartta içinde bulunduğu ülkeyi yine o ülkenin içinde kalarak anlamaya çalışmak yani.Bugün Türkiye'de asıl sorunun "Türkiye'nin içinde kalmamak" olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Brüksel'in, Paris'in, Moskova'nın, Londra'nın "daha yüksekte" olduğunu kabulle başlayıp ülkesine burun kıvırmakla devam eden ve finalde ülkesiyle arasında kurduğu bağlantıyı "çeviri" hale getiren o sınıf neredeyse bütün sorunlarımızın kaynağıdır.Diğer yandan bizimki gibi ülkelerin geri kalmışlığıgeri bırakılmışlığı yüzünden oluşan medeniyetsizlik