Vasata teslim olmayalım

SEÇİM kampanyalarında duruma göre değişen ancak muhakkak riayet edilmesi gereken bazı dengeler vardır. Mesela somut vaatler, duygudaşlık ve kimlik siyasetinden hangisinin ne kadar öne çıkacağını iyi ayarlamak gerekiyor. Seçmene öncelikli olarak yapılmış ve yapılacak hizmetlerden mi bahsedilecek, yoksa duygularına hitap edecek mesajlar mı dizayn edilecek ya da kimlik siyaseti yapılarak mı seçmenin desteği istenecek Usta siyasetçiler ve kampanyacılar bunun dengesini kurarak dönemin ruhuna göre birini diğerlerinin önüne çıkartır. Bir diğer denge ise kendini anlatmak ile rakibi yıpratmak arasındadır. Şüphesiz seçimi kazanmak için ikisi de önemli. Yapabileceğini, yönetebileceğini anlatmak kadar rakibin yapamayacağını göstermek de gerekebilir. Bu denklemde de dengeyi kurmak marifet istiyor. İçerisinde bulunduğumuz seçim döneminde AK Partili bazı siyasetçilerin, destekçilerin, sosyal medya fenomenlerinin, etki odaklarının bu dengeyi kuramadığının işaretleri gelmeye başladı. Sık sık Kemal Kılıçdaroğlu'nun aslında ne kadar beceriksiz olduğunu anlatan siyasi mesajlarla karşılaşıyoruz. Aday olduğu günden beri yaptığı gafların seçkisinden tutun da HDP ve dolayısı ile PKK ile ilişkisine kadar onlarca içerik AK Partili çevreler tarafından dolaşımda tutuluyor. Hepsi de oldukça etkileyici ve doğru. Ancak zamanın ruhuna uygun değil. Dolayısı ile kendini anlatmak, rakibi yıpratmak dengesini tutturamıyor. AK Partili çevreler fazlaca Kemal Kılıçdaroğlu'nun beceriksizliği, terörle olan ilişkisi, yedili masanın garabeti, masa içi ve parti içi kavgalarla meşgul olarak odağını yitiriyor. Herhalde Kılıçdaroğlu'na oy verecek olan aklı başında hiç kimse kendisinin başarılı bir siyasetçi, karizmatik bir lider, becerikli bir kişi olduğunu düşünmüyordur. Siyasi fanatizmden gözü tamamen kör olmuş kesim dışında kimse Kılıçdaroğlu'na memleketi daha iyi idare eder diye oy vermeyecek.