Memleket

SEÇİMDEN önceki gece bir türlü uyku tutmadı. Tıpkı üniversite sınavından ya da düğünümden önceki gece gibi. Mutlulukla karışık bir heyecan... Böyle durumlarda uyutmuyor beni. Yatakta dön dolaş, sabahtan bir iki saat önce uyudum. Kalkınca ilk iş ailem ile uzun bir kahvaltı ettik. Sonra kızımla evdeki eski çoraplardan baykuş yaptık. Okulda sergi açıp satacaklarmış. Toplanan para da deprem bölgesine yardım olarak gönderilecekmiş. Sonra bu yazıyı yazmaya koyuldum. Allah izin verirse de yazıyı bitirip gazeteye gönderince ailecek oy kullanmaya gideceğiz. Çocuklar daha küçük; oy verme yaşına gelmediler. Ama şimdiden alışsınlar. Yaşadıkları memleketin meselelerine ilgisiz büyümesinler. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekliyorum. Şimdiye kadar onu destekledim, ileride de onu destekleyeceğim. Onun kazanmasını istiyorum, kazanacağını düşünüyorum. Ama yazıyı o kazanmış gibi yazmak istemedim. Yanılma korkusundan değil. Köşe yazan, medyaya konuşan bir insan hele ki de köşeli konuşmayı seviyorsa yanılmaktan pek korkmaz. Konforumu bozmak istemeseydim pekâlâ gazeteye iki yazı gönderebilirdim. İkisi de hazırlanırdı kenarda beklerdi. Sonuçlar açıklanınca "uygun" olan kullanılırdı. Ama bugün oy verme işlemi henüz devam ederken tam da memleket üzerine konuşma zamanıdır. Sonda söyleneceği başta söyleyeyim; bu memleket bizim. Onun için seçim gününden önceki gece beni uyku tutmaz. Memleket bizim demek, memleketi başkalarını dışlayacak şekilde sahiplenmek, kendi mülkü zannetmek demek değil. Kastım şu; başkalarını bilmem ama benim gibi düşünenlerin yani bizim bu memleketten başka yerimiz, hayalimiz, hayatımız, meselemiz