Rekabetsiz olmuyor

Ekonomik kalkınma iki sütuna dayanır: İşbirliği ve rekabet. İş birliğine dayanır çünkü günümüzde ne çağdaş endüstri işletmeleri ne de ticaret kurumları, bir kişinin gayretiyle yükselip hayatta kalabilir. Şirketlerin, yani ortaklıkların en güzel tarifi şöyledir: "Bir kişinin gücünün yetmeyeceği bir işi başarmak için birçok kişinin bir araya gelmesi."Ortaklık bizde de Batı'da da var ama Batı, tüzel kişilik sahibi ortaklıkla aradaki farkı açtı. Tüzel kişiliklere "Corporation" deniyor ki kelime "vücut- corpus" köküne sahip. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri'nde II. Mahmud ve Abdülmecit Hanların, bizdeki esnafın şirket kurması için nasıl önlemler aldıklarını, kamu şirketleri kurduklarını anlatır. Timur Kuran Hoca da Yollar Ayrılırken kitabında, bu reformlara kadar Osmanlı mevzuatının, Batı anlamında şirket kurmada yetersiz kaldığını söyler. Buna karşılık yabancılar, Osmanlı toprağında, kendi kanunlarına göre şirket kurmalarına izin veren kapitülasyonlar sayesinde, avantajlarını Türkiye içinde de sürdürür. İŞBİRLİĞİ YETMEZBuraya kadar işbirliğine baktım. Verimlilik için, kâr için ve refah için işbirliği gerekiyor. Fakat bu yetmiyor, rekabet de gerekiyor. Şirket kurarak girdiğiniz alanda başkaları da varsa sizin kârınız ve büyümeniz sınırlıdır. Fakat bir ürünü veya bir metodu ilk defa deniyorsanız, bu sınırlar kalkar. Hızla kazanır ve büyürsünüz; eğer yaptığınız, insanların bir ihtiyacını karşılıyorsa. Fakat bu tek başınalık kısa sürer. Büyümenizi ve kârınızı gören başkaları da sizin yaptığınızı yapmaya başlar. O zaman siz, daha eski ve tecrübeli olduğunuzdan ne üretiyorsanız onun daha iyisini üretmeye yönelirsiniz. Rakibiniz ve rakipleriniz de öyle. Sonuçta ürün veya hizmetin daha iyisi, daha iyisi, daha iyisi elde edilir. Bu daha iyisini ihraç imkânı da doğar ve ülke de şirketleri de zenginliğe ve refaha doğru yol alır. Sonuçta herkes kazanır. Eğer rekabet varsa Rekabet yoksa yaptığınızın daha iyisini yapmanıza gerek yoktur. Hele yaptığınız iş size büyükleriniz tarafından lütfedilip verilmişse yaptığınızı insanların talep etmesine de gerek yoktur. Gereken tek şey büyüklerinizle aranızı iyi tutmak, varsa onların taleplerini yerine getirmektir. Müşterinin taleplerini değil. Çünkü müşteriniz, sadece o büyük adamdır. VE RANTTaha Akyol Laf Dinletmeye Çalışıyor yazımda, Akyol'un Kemal Derviş'ten bir alıntısını nakletmiştim. Kurtulamadığımız bir bataktan bahsediyordu ekonomistimiz: Rant! Yani bir şey üretmeden, öyle pek çalışmadan kazanmak. Bu ancak tekelliği garantilenmiş, rakibi olmayan, ayrıcalıklı "iş adamları"na nasip olur. Diğerleri terleyerek, çalışarak, didinerek hayatta kalmak zorundadır. Hatta rantçılar kredilere el koyarak, piyasayı bozarak, arz-talep dengesini yok ederek, bedava kazançlarıyla enflasyonu da körükleyerek emeğiyle kazanmaya çalışanları sabote eder. Büyüklerinden tekel ayrıcalığı alan rantçıların, tek endişesi vardır. Bunlar iktidar değişikliklerine dayanamazlar. Çünkü ne iş bilirler ne de arkalarındaki siyasî torpil çekildiğinde, rekabete güçleri yeter. Yapay havuzun suyu çekildiğinde can veren balıklar gibi iktidarla birlikte onların da sonu gelir. Türkiye'de