Diktatörlük zor zanaat

Diktatör, yıpratıcı, yıkıcı duygular içinde boğulur, aşınır. Defalarca gördüm. Başlangıçta arkadaşlarıyla adam gibi konuşan, tartışan o insan, otoriterleştikçe, onlardan uzaklaşmaya, onlarla arasına mesafe koymaya başlıyor. Arkadaşlarıyla temastan çekinmeye başlıyor.Neden otoriterleşiyor Çünkü herkesten çok ve herkesten iyi biliyor ya. Çünkü herkesten akıllı ya. O kadar akıllı ki içinde bulunduğu heyetin her üyesinden, teker teker daha akıllı olmakla yetinmiyor. O heyetin akıllarının toplamından da daha akıllı olmak zorunda. Öyle olmasa neden diktatör olsun Öyle değilse biri eleştiriverir, maazallah!GERİ DÖNÜLMEZ NOKTA: SALDIRGANLIKGerçek bundan farklı tabii. O, aslında, görünmek istediği kadar akıllı olmadığını biliyor. İnsanlardan uzaklaşmasının sebebi, bu gerçeği başkalarının fark edeceği endişesi.Ruh harabiyeti yolunda ilk belirti, bir konuda kendisiyle konuşulmak istendiğinde, "Senden mi öğreneceğim Sana mı sordum" gibi gerçekten edepsiz ve hastalıklı tepkiler vermesi. Hastalık ilerledikçe, sözde yönetimi birlikte yürüttüğü arkadaşlarına ağır küfürler etmeye başlıyor. Fizikî saldırıya kalkanları; tokat, dayak atanları bile duydum. Bu artık geri dönülmez nokta.30 Mayıs 2021 tarihli, "Tahakküm ve Saygınlık- İki Tarzı Riyaset" yazımda, antropolog- sosyolog Max Henrich'ten alıntıyla, diktatörün özelliklerini saymıştım: Diktatör, her an sahneye hâkim görünme peşindedir. Mütecavizdir. Kullandığı kelimelerle korkutmaya çalışır. Alay eder. Kovboy filmlerindeki kahramanlar gibi gerine gerine, kollarını kabartarak yürür. Takipçileri, tam tersine, ona eşlik ederken, kendi hacimlerini küçültme gayretindedir. Astları ona, korku ve tehditle itaat eder. Onun hoşuna gitsin diye onu taklit ederler. Ancak rastgele saldırganlık nöbetlerine hedef olmamak için çok yaklaşmazlar. Göz temasından kaçınırlar.BÜYÜK ADAM NEFRET EDERHenrich ne kadar da haklı. Diktatör, bu ruh spirali içinde, hani sifonu çekilmiş rezervuar gibi döne döne boşalırken etrafındakilerde de bazı yeni davranışlar belirmeye başlıyor. Sorulmadıkça konuşmamaya, büyük adama bir şey sormamaya başlıyorlar. Ne cevap alacaklarından yüzde yüz eminlerse tiyatro oynar gibi sorduklarına da şahit oldum; cevap belli ve kolaysa. Yoksa her an küfürle karşılaşmaları mümkündü. Büyük adam, hastalık ilerledikçe, daha öfkeli olur. Öfke yüzüne yansır. Sürekli basur sancısı çeker gibi bir ifade takınır ve o ifade suratına öylece yapışır, donar.Bu hastalıklı büyük adamlar, bizim kültürümüzün hiç olmazsa bir parçasında var mı ne Bir orta öğretim tarih kitabı hazırlama grubundaydım. Her işten anlarım ya... Tarih hocaları konuyu yazıyor, ressam arkadaşlarımız da konuyla ilgili resimler çiziyordu. Bir şey fark ettim: Attila, Bilge Kaan, Sultan Alparslan Aklınıza hangi büyüğümüz gelirse hepsinin temsili resimleri, az önce tarif ettiğim kahredici ifadeyle çiziliyordu. Sanki sözleşmiş gibi, ressam arkadaşlar, Türk büyüklerini, "Alırım paçanı ha!" ifadesiyle resmediyordu. Sonra düşündüm Otobüste, sokakta, gençlerin çoğu da aynı ifadeyle dolaşmıyor mu Arkadaşlarıyla gülüşüp konuşurken değil ama yalnız kaldıklarında öyleydiler. Gerçekten, yurt dışına çıktığınızda dikkat edin. Elin yabancısı, sokakta göz göze geldiğinizde, genellikle gülümser. Bu, bizimkilerle onlar arasındaki çarpıcı bir fark. Ressam arkadaşlarla ve tarih öğretmeni yazarlarla konuştum. Resimler biraz değişti. Yeni kitapta, Sultan Alparslan sırıtmıyordu ama