İranlı kız kardeşlerime!

İran'da kız kardeşlerimiz sokaklarda, saçını şeriat kanunlarına uygun bağlamadığı için ahlak polisi tarafından karakola götürülen, ardından koma halinde hastaneye kaldırılan ve ölen Mahsa Amini için, kendileri için şeriat kanunlarına özellikle de güzelim saçlarını örten başörtüsüne isyan ediyorlar! İran'a birkaç kez gittim. İlki 1990 yılı ocak ayıydı. İslam devriminin 11. yıldönümüydü ve başkent Tahran'da her köşede devrim şarkıları çalınıyordu. Ülkeye ilk gidenlerden biriydim, Ali Özgentürk'ün çektiği At filminin senaryosunu yazdığım için devrim yıldönümlerinde yapılan Uluslararası İran Film Festivali davetlisiydim. Ülke hakkında çok az şey biliyordum bu nedenle başkentte hemen her sokakta resim galerileri görünce çok şaşırmıştım. Şeriatla yönetilen bir ülkede resim yasak sanıyordum, olmadığını öğrendim. Sırtımda uzun koyu renk bir pardesü saçımın yarısını örten atkıyla durmadan dolaşıyordum. Tiyatro festivalinde Brecht, Shakespeare oyunları oynanıyordu, kitapçılarda Hümeyni'nin ölümü için fetva verdiği Selman Rüşdi'nin "Şeytan Ayetleri" kitabına rastlayınca iyice bocalamıştım, Nâzım Hikmet'in şiirleri de vardı, Kapital de!Beni en şaşırtan kadınların yaşamın içinde çok etkili olmalarıydı. O kadar çok kadın film yönetmeni, o kadar çok bilim kadını, o kadar çok kadın TIR şoförü vardı ki şaşırıp duruyordum. 10 yıl süren Irak-İran Savaşı'nda İran'da 1 milyon genç erkek ölmüştü ve tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası kadınların hayatın her alanında var olmaları gibi İran'da da kadınlar her yerdeydiler. Üniversiteli militan kızlar çarşaf giyiyorlardı, namaz kılıyorlardı ve inanılmayacak kadar antiamerikancılardı. Pek çok kadın ise sırtlarında pardesü ve benim gibi başlarına atkı dolayarak her işin peşinde koşturuyorlardı. Gördüğüm şu manzarayı hiç unutmam, gencecik bir kadın, elinde hava kirliliğiyle ilgili broşürler dalgalanan çarşafıyla motorsikletini sürüyordu. Durup arkasından uzun uzun bakmıştım. Sonra İsfahan'a geçtim, ikinci gidişimde İsfahan'da daha fazla kaldım ve bu kentteki altından nehir akan su kahvelerinde kadınların okudukları şiirlerle büyülendim. İran bütün bu geliş gidişlerimden sonra benim için kadınların ülkesi oldu, bir de şairlerin. Şimdi kahramanca başkaldırıyorlar, artık ne çarşaf ne başörtüsü istiyorlar. En önemlisi özgürlük ve eşitlik istiyorlar. Ben de onları kadın şairlerimizin yazdığı güzelim şiirlerle selamlıyorum.KESTİM KARA SAÇLARIMI: GÜLTEN AKIN Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dönYasaktı yasaydı töreydi dönİçinde dışında yanında değilimİçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgiBu nasıl yaşamaydı dönOnlarsız olmazdı, taşımam gerekti kullanmam gerektiTutsak ve kibirli-ne gülünçGözleri gittikçe iri gittikçe çekilmezİçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltıGittim geldim kara saçlarımı öylece buldum.Kestim kara