A, erik 10 lira! Ve Canan Kaftancıoğlu'ndan korkanlar!

Arabanın içinde şaşkınlıkla bağırıyorum; arkadaşlarım hemen arabayı durdurup eriğin 10 lira olduğu seyyardan bir kilo erik alıp bana uzatıyorlar. Meğer kilosu 40 liraymış; ben "Bizim orada 80 lira" diyorum ve erikleri iştahla yemeye başlıyorum. Bilin bakalım neredeyim, az sonra doktorlarımın sıkı sıkı tembihlediği diyetimi bozup açgözlülükle kebapları mideye indireceğim. Evet, bildiniz, Adana'dayım! Bir Geç Hitit kenti olan Adana, Hititlilerden bu yana yemenin, içmenin, şiirin, edebiyatın, türkülerin, aşkların başkenti. Bu kadar methiyeden sonra neden Adana'dayım efendim, burada Seyhan Belediyesi'nin isteği üstüne bir kısa film atölyesi yapıyorum. Atölyeyi ikiye böldüm; gençler ve her zaman genç olanlar!Vay canına tebdili mekânda ferahlık varmış, geçen hafta kendimi bir seçmen olarak çok aşağılanmış hissediyordum, seçilmesi için çalıştığım belediye başkanımız bana parmak sallayıp akıllı olmamı istiyordu. Neyse Adana bana bu aşağılanmayı unutturdu. Çünkü hani derler ya, haber insanın ayağına gelirmiş, benim için de öyle oldu. Atölyeden kalan zamanlarımda mülteci kadınlarla (Suriyeli, Afgan), Adanalı kadınların birlikte çalıştıkları, Seyhan ilçesini çepeçevre kuşatan dayanışma merkezlerinde, bilgi evlerinde vakit geçirdim. Şimdiden kocası savaşta ölen, üç çocuğuyla ülkemize sığınan gencecik bir Suriyeli kadının yaptığı harika bir tablom var. Dayanışma evlerinde Türkçe öğrenen bir Afgan kadının yazdığı şiir beni benden aldı, bir İranlı kadın da boşanma üstüne 5 dakikalık bir kısa film yapmış. İranlı kadınların şiir ve sinemaya olan tutkusunu bizzat yaşayarak görmüştüm, şaşırmadım; belli ki bu coğrafyada özellikle şiir bir kardeşlik türküsü. On yıldır Türkiye'de yaşayan, iş kurmuş, burada evlenmiş pek çok mülteci var. Hiçbiri gitmek istemiyor, çünkü çocukları burada doğup büyümüş, kendilerini artık Türkiyeli olarak hissediyorlar. Öte yandan sayıları çoğaldıkça işler biraz karışmış, belli mahallelerde polisler bile tedirgin dolaşıyor. Yani her şey gibi durum siyah-beyaz ve grileri var. Adana'da benim her zaman dikkatimi çeken bir olgu var: Burada pek çok kültür birbirinin içinde erimiş, Arapça, Kürtçe ve Türkçe kentin ortak dili. Bu da mültecilerin bu bölgede kendilerini daha özgür hissetmelerini sağlıyor, öte yandan mülteci kadınlarının mahalle kreşlerinden çıkan çocuklarına öyle bir sarılmaları var ki, gözleriniz yaşarır, belki de sarıldıkları o çocuğu sınırın tellerinden atıp ülkemize geldiler.Evet, Adana günleri böyle geçiyor, şimdi gelelim müthiş müjdeye. Tayyip Erdoğan müjdeyi verdi: Çok düşük bir faizle 2 milyon TL kredi alıp ev alabilirmişiz! Aman efendim ne büyük bir müjde, belli ki müteahhitlerin elinde hesapsızca yaptıkları pek çok ev kaldı. Hani bütün Arap ülkeleri hatta İranlılar, hatta İngiliz ve Almanlar ev üstüne ev satın alsalar da o hapishane gibi evler bomboş. Durdukça da eskiyor. Büyük