Kısırdöngüdeki Ülke

Türkiye, toplasanız 100 kişiyi geçmeyen bir siyaset aracısı ve profesyonelinin elinde sürüklenip duruyor.Bırakınız halk ile iletişime geçmeyi, onun eğilimlerini, sorunlarını, sıkıntılarını, acılarını bilmeyi, öğrenmeyi; kendi parti örgütlerine, yetkili organlarına bile danışmadan küçük dar gruplarda, kapalı kapılar ardında aldıkları kararları, hatta yalnızca kendi akıllarına esenleri uygulamaya geçiren bir azınlık, koskoca bir ülkenin geleceğini belirliyor!Siyasi partiler, çağdaş demokrasinin gereği toplumsal katmanlar ve sınıflar üzerinden örgütleneceği yerde; etnik köken, mezhep ve din üzerinden yapılanıyorlar ve o ölçütler çerçevesinde politika yürütüyorlar.İktidardan muhalefete önde giden tüm ittifaklar, ülkeyi sağ dünya görüşüne, neoliberal ekonomik bakış açısına göre yönetmeyi vaat ediyorlar. Başkancı sistem-parlamenter sistem ayrımı ise yalnızca bu sağ politikaların kim ve hangi kurumsal çerçeve içinde yürütüleceğinin bir ayrıntısı olarak ortaya çıkıyor.Resmi rakamlarla 50 bine yakın, bilim insanlarının yaptığı ölçümlerle 150 bini aşkın can kardeşimizin yitirildiği depremin ve de gerici, sömürücü bozuk düzenin yarattığı toplumsal çöküntüler, derin yoksulluk, işsizlik, geçim sıkıntısı sağ politikalarda hiçbir değişikliğe yol açmıyor.Çürümüş bir imparatorluğun yıkıntılarından çağdaş, uygar bir ulus yaratma ülküsü ile bu ülkeyi kurtarmış ve kurmuş olan önderlerin halkçılık gibi, devrimcilik gibi, laiklik gibi ilkelerine bağlı; yurdun ancak bu ilkelere dayanarak esenliğe kavuşabileceğine inanan milyonların direnci, beklentileri, gelecek hayalleri, aydınlığa susamışlıklarına ilişkin siyasetçilerin duyarlıkları çok zayıf. Yararcılık gündeme geldiğinde o ilkeleri tümüyle göz ardı etmekte sakınca görmüyorlar.Hatta, Cumhuriyet ilkelerini savunan kesimin düşünceleri, birikimi, sağlam duruşu, ödünsüzlüğü ve sadakati hoyratça bir yana itilebiliyor. Dahası, ilkelerden verilen her bir ödün, bir avuç siyaset profesyonelinin kişisel ve grupsal çıkarları için bir araç gibi kullanılabiliyor.Bencillik,