İnsan Egemenliği

Türkiye'nin bir zamanlar laik okulları vardı. O okullarda ulusal egemenliğin çok basit, ancak çocuklar ve yurttaşlar için en iyi anlaşılır tanımı öğretilirdi:"Yetkinin gökten yere indirilmesi."Yani yönetme gücünün Tanrı gücüne dayandığını ileri süren zorbadan (kutsallaştırılmış insan) alınıp özgür, eşit yurttaşlara (insanlara) verilmesi.Çocuk aklının bile anlayabileceği tanımla 1923 devriminin özü budur.Karşıdevrimin 100 yıldır "millet iradesi" diye diye kemirmeye çalıştığı tanım da budur.Bugün yetki, yine gökle bağlantı üzerinden şatafatlı Saray'a indirilmek isteniyor. Bu yüzden, Turgut Özal'ın kardeşi Korkut Özal, Saray'da oturan AKP'li için boşuna "seçilmiş kişilik" dememişti...Saray anlayışına göre, seçimler ve demokratik yöntemler, gerektiğinde inilen tramvay gibi bir araç. Amaçsa, Tanrısallaştırılmış insanın, Tanrı adını kullanarak insanları kabile gibi yönetmesi.Türkiye'de olup biten budur.Bunu sonlandırmak, ancak ve ancak laik bir bakış açısıyla olabilir.Bu çağda köhnemiş medreseyi açan birini, yeni medreseler açılmasına olanak sağlayan yasaları kabul ederek karşıdevrimcilere hoş görünerek alt etmeye kalkışmak, insanları aldatmak ve onların haklarını, dolayısıyla insancı egemenliği yok saymak anlamına gelir.Ulusal egemenliğe yeniden dönüş, ona içtenlikle ve bilinçle bağlı olanların işidir. ÖRNEK İNSAN!Ölüm yıldönümünde Turgut Özal'ı adeta övgülere boğarak ananlar oldu. Hem de devleti, bürokrasiyi ciddiye alan örnek insan diye...Genç kuşak Turgut Özal'ı bilmez. Onlara, Özal'ın kişiliğini birkaç örnek ile açıklamakta yarar var:DPT müsteşarı iken, devlet içinde örgütlenen tarikatçıları tanımlamak için kullanılan deyimle "takunyacılar"dandı. 12 Eylül faşist cuntasında ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı yaptı. Cuntanın her türlü gerici ve baskıcı uygulamalarının altına imza attı.ANAP ile iktidara geldiğinde, kardeşini bakan yaptı. Eşi "Papatyalar" diye bilinen "Türk Kadınını