Parayla saadet olsa!..

Biz çocukluğumuzda çam kabuklarından kayık oyardık. Kolay işlenir ve güzel yüzerdi. Bazı arkadaşlar yelken ve dümen takarlardı hatta. Marangoz atıklarına bayılırdık sonra. Birkaç parça seçer "Bu benim ossun mu" derdik ustaya. Ve o, bizim olurdu mutlaka. Kalemi aynı kalfalar gibi kulağımıza takar, çıtalardan kılıç, uçurtma çıkarırdık, takozlardan otobüs, kamyon, araba. Tahta ile uğraşmaya doyamazdık, vakit ne çabuk geçerdi ya. Eskiden sıvacılar iskele çakar, iş bitince atarlardı kenara. Bunlar yer yer harca bulansa da tıfılların işine yarar. Elinize üç dört çıkma rulman geçirebilirseniz tornet yapabilirdiniz mesela. Asfalt ana caddelerde olurdu anca. Arabanız toprak yolda tekler. Arasına kum girdi mi bilyeler kitlenir, "şanzıman dağıtır" mahalle ağzıyla. Ön dingili hareketli yapar, iki ucuna kaytan bağlarsın, artık sendedir kumanda. Şimdi tam gaz dalabilirsin virajlara. Eğlenceli miydi Hem de nasıl. Son dönüşü keskin yapar savrulup yuvarlanırsın arkadaki akranınla. Şimdi çocukluğuna doyamamış haytalar spin atıyor spor arabalarla. KENDİ YAPTIĞIN BAŞKA Asıl keyif, oynarken değil yaparkendir. Testere on evden birinde olur, nazla niyazla alınır, ricayla. Üç liralık alet için beş liralık nasihat dinlersin, tekaüt amca "bak çiviye değmesin ha" der defalarca. Bir plastik top peşinden kırk çocuk koşar. Ayakkabı burunları timsah ağzı gibi açılır, pantolonlar dizinden delinir dikildiği gün daha. İhtiyarlar bunların arpası fazla gelmiş deseler de boğuşup durursunuz gün boyunca. Kazkanatları, boyunduruklar... Mintanlar yırtılsa da kin girmez araya. Kızlar evcilik oynar, bir kumaş parçası halı olur, yoğurt kapları kanepe divan. Çomaktan bebekleri besleyip doyurur, yatırıp uyuturlar. Annelerini taklit eder, kahırlı kahırlı konuşurlar, işlerinin çokluğundan yakınırlar. Bazıları tek tek sekerekten bi' seksek oynar, bakar kalırsın hayranlıkla. Bir ip atlarlar saliselik zamanlama. Urgan tam ökçelerine değecekken hoplar, çevirenler git gide hızlandırır, vınlatmaya başlar. İp şıp şıp ses çıkarır değdikçe toprağa. Devir arttıkça sıçrama mesafesi azalır, topukları belli belirsiz kalkar. Büyüyünce Çerkez gelinleri gibi minik adımlarla yürüyecek, merdivenden kayar gibi ineceklerdir âdeta. Bir kahve taşırlar, mümkün mü damlasın tabağa. GİT KUMDA OYNA Kum kamyonu yükünü getirip inşaata dökünce mahalleye eğlence çıkar. Bu ıslak yığın işlenmeye müsaittir. Yollar yapabilir, tüneller açabilirsiniz. Önce nazım planı çizersiniz, burası garaj olsun, burası meydan. Sanki koca bir dağ bağışlanmış, oturun şehir kurun denmiş yamacına. Oyunların yarısı toprakladır, çukurlar kazılır, çizgiler çekilir, taşlar dizilir, elektriğiniz zemine akar. Ve ağaçlar tabii. Mekânınızdır onlar. Bir bahçe budandı mı ne malzeme çıkar ama. Düzlerden ok yay yaparsın, çatalından sapan. Bazılarının içini boşaltıp patlangaç oyarsın, tohumları piston mantığı ile sıkıştırıp atarsın. Elinize bir varil çemberi geçmişse sultansın, "bidebensürümmilen" diyenlere "Al bakalım" der, bağışta bulunursun âdeta. TELDEN ARABA Bizim nesilde telden araba yapmayan yoktur. Herkes tel kıvırır da bazıları gerçekten sanatkârdır. Bildiğin otobüs yapar, koltukları dizer koridora. Model mühimdir, nazire yapmalıdır Magirus'a. Velespite kiralanarak binilir, sünnet parası bile yetmez, rüyalarda görülür anca. Geçen sitenin askılarına baktım üst üste yüzlerce bisiklet, çoğu da pahalı şeyler. Vitesliler, amortisörlüler, sedef boyalılar. Lastikler çürümüş, zincirler kopmuş, kıpkızıl pas baştan başa. Hâlbuki çocuk dediğin, günde üç kere silip, parlatmalı. Teker göbeklerini yağlamalı, kadroya şeritler dolamalı, gidona ziller, güller takmalı. İŞTE BUDUR YA! Özlediğimiz çocukluk Afrika'da kısmen yaşıyor. Yaprakları poşetleyip top yapanlar, sarmaşıkla saranlar. Eğreti kamyonuna yağ