Beleş sirke baldan tatlıdır

Altmışlı yıllarda bankalar muşamba kaplı minik defterler verirlerdi, kapakları takvimdi aynı zamanda. Ön kapağı bu yılın, arka kapağı gelecek yılın. Yani "iki yıl kullanın" derlerdi kibarca.

İlk birkaç gün cebinde taşır notlar alırsın. Pazartesi ödev, salı yazılı. Hatta çalışma planı yaparsın altıda kalk, yedide kahvaltıya, on üç otuz mektep dönüşü, yemek, şamata, çalışma...

Sonra hevesin geçer, bir deliğe tıkarsın, unutursun nereye koyduğunu da.

Not alırsın da bakmayınca neye yarar

Pazartesi sabahı gelirsin herkesin ödevi elinde, senin yeni gelmiş aklına. N'apsan, n'apsan Öyle birinden kopya çekmekle de olmaz.

Çünkü ödev dolma kalemle yazılır ve kenarlarına süs (tercihen saç örgüsü) yapılır. Sonra kül renkli bir dosya alınır, zımba ile delinip teline takılır.

"Meh al sana ödev!" Öyle hayat bilgisi defterinden yaprak yırtıp uzatılmaz. Harita metot bile olmaz. Çizgisiz dosya kâğıdı şart. Vaziyet "Örtmenim elektrikler kesildi" bahanesi ile de kurtarılmaz.

Amaaan korkunun ecele faydası mı var, ye dayağını rahatla.

ÖZENDİR-ME

Promosyon, asyon masyonla bittiğine göre Frenkçe bir kelime. Dur bakayım. "Promotion"dan geliyormuş "özendirme!"

A be şeker abim şunun adını hedaye, caize filan koysanız da herkes anlasa ya. Pro deyince dumanlı şeyler geliyor insanın aklına.

Hediye dediğin bir işe yaramalı, mesela gazeteciye, çok cepli yelek ver, müteşekkir kalsın sana. Bel çantası, sırt çantası da olabilir... Hangimiz hayır diyebiliriz ki ona

Ben kırtasiye delisiyim, talebeyken en alımlı defterleri seçer, bayılırdım kalem silgi kokusuna. Haa sonra gider teksir kâğıdına yazarsın o başka. Kıyılır mı bembeyaz sayfalara. Şimdi yine aynı dert, firmalardan güzel güzel defterler ajandalar geliyor, kapağını açan yok. Herkesin çekmecesinde on parça.

Kalem de vazgeçilmez bir ürün. Otellerde basın toplantıları olur, çıkar anlatırlar, not ve teyp tutmanıza gerek yoktur, flaş bellek dağıtılacaktır nasıl olsa. Haberi spotu içindedir hatta. Zengin görünsün diye birer dosya yapar içine üç beş kâğıt ve tükenmez koyarlar.

Efendim, ahşap kutu içinde dolma kalem... Onlar sana bana düşmez. Muhabire niye versin, ihaleye müdahil olacak hâlimiz yok ya.

Ama adamın imzası tıkanıklık açar, hak ediş, ödeme emri filan. Ona masa takımları bile gelir. Deri sümen, isimlik, saat, kalemler mermer ya da kristal kaideye saplama.

Genel müdüre en âlâsı, elemana ortalama. İkisi aynı olmaz, arıza çıkar yoksa.

Bazen de set yaparlar bir tane not defteri (kilitli olacak ama), bir kahve bardağı (kapaklı ve sıcak tutandan) anahtarlık, kartvizit kabı, kemer, cüzdan.

FİNCAN HATIRI KAÇ YIL

Şimdi bakır cezve, zarflı fincanlar, içi kadife kaplı şık bir kutuda. Kimsenin kullandığını görmedim, koyuyorlar rafa, şekil yapıyorlar.

Bazı firmalar yılbaşında hediyeye abanır. İyi de adam belki yılbaşına karşı. Hem masraf edeceksin hem canı sıkılacak. Bir nevi kendi bacağına sıkmak.
Türkiye'nin çoğunluğu alkol kullanmaz, ona buna şarap yollarsan götürür döker helaya, ağaç dibine bile şettirmez karıncalara kıyamaz.

Son yıllarda telefon aksesuarları gözde, yok tutucu, değişik uçları olan şarj kablosu, bir de portable power bank.

Ülen bizim bile ağzımızı bozdular "yedek cereyan" desene şuna.
Bilgisayar çantaları, mouse petler (fare altı) artık heyecan vermiyor.
Bak el feneri sevimli ama. Hiç olmadı atarsın torpidoya.