Ayasofya'yı koruyalım

Ayasofya herkesin elini kolu sallayarak geçeceği bir yol değildir. Zira altındaki dehlizler, atık ve nem sularını taşıyacak suyolları, havalandırma sistemi bu kadar ziyaretçiyi taşıyacak güçte değil. Giriş ve görüşleri zaruri olan tarihçi, arkeolog gibi bilim insanları, büyük dinler dünyasının temsilcileri, devlet adamları ve memurların oluşturduğu yıllık 20-30 bin kişilik bir kitle bile buranın ziyareti için kalabalık olabilir.

Sadece hatırlatmak için tekrarladığım cümleler: Ayasofya beşeriyetin hâlâ ayakta olan, kullanılan ve orijinal yapısıyla korunan en eski mabedi. Şekil ve hacim değişimleri itibariyle Ayasofya'dan daha eski olan kiliseler var ama bunların sanat tarihinde öncü bir rolü olmadığı gibi teknik bakımdan da hiçbir şekilde Ayasofya'daki mühendislikle mukayese edilemezler.

Ayasofya yapıldıktan bir müddet sonra bir zelzeleyle kubbede kısmî çökme meydana geldi ve onarıldı. Asıl büyük onarım ise Mimar Sinan'a aittir. Sinan bu restorasyonundan o kadar müftehirdi ki Tophane'deki Kılıç Ali Paşa Camii'ni Ayasofya'yı model alarak yaptı.

ORTAÇAĞIN EN YÜKSEK BİNASI

Mühendislik harikası eserin kubbe genişliği Roma'daki Pantheon'dan daha geridedir. Ama Pantheon bir bardağın üzerine konmuş yarım elma gibi statik bakımdan daha bilinen bir gelişmeyi temsil eder. Ayasofya ise sütunlar ve kemerlerin üzerine kurulmuş muhteşem bir merkezi kubbedir. Bu özellik ona bütün ortaçağlar boyu şehrin en yüksek binası olma özelliğini kazandırdığı gibi binanın içindeki ihtişam hâlâ devam etmektedir. Ayasofya'da giriş narteksinde Hz. İsa'ya değerli hediyeler sunan iki imparator var. İmparator Konstantin, Konstantinopolis'in yani İstanbul'un maketini, Justinianus ise Ayasofya'nın maketini sunuyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Burada şunu da söylemek lazım. Tabiat harikası İstanbul'u iki bin yıldır, şu son kötü yapılaşmaya kadar, mimari bir şaheser şehri hâline getiren eserlerin başında Ayasofya gelir. İkincisi Mimar Sinan ve ekolünün eserleridir. Justinianus gerçek, inanmış bir Hristiyan'dır. Konstantin Hristiyanlığı, vaftiz oluşu, pozitif tarihçilik bakımından tartışılıyor. Topladığı ilk konsülün (325 yılı Nicea) takbih ve aforoz ettiği Aryanizm'e mensup olduğu da Caesarialı Eusebius aracılığıyla Aryanizm'e sempati duyduğu da dedikodular arasındadır. Onun Hristiyanlığı, Hristiyan tebaanın destek ve başarılarına karşı duyduğu borcun getirdiği gösterimden ibaret olmalı. Gerçek Hristiyan imparator Justinianus'tur. 6. asırda vahdete ulaşan ilk ve tek hükümdardır. Onun eseri bugüne kadar devam ediyor. Koyduğu ad eski kiliseninkidir. Müslüman İstanbul da bu hoş tabiri (ilahi hikmet) kaldırmadı ve cami bu adla devam ediyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Etrafındaki Osmanlı ilaveleri; türbeler, çiniler ve dört minare sonraki ilavelerdir. Ne dışında ne de içinde Ayasofya'nın orijinal hâlini gölgede bırakacak bir ilave yok. Bu bakımdan tüm İstanbul'un Ayasofyası, Kurtuba'daki mescide benzer bir zulme uğramamıştır. Bunu belirtmekte büyük fayda var.

Hâlihazırda minarelerin restorasyonu söz konusu; bu doğrudur. İhmalden dolayı meydana gelebilecek herhangi bir çöküntü ve yıkılma esere de zarar verir. Bu yüzden taş taş yeniden inşa edilecek. Yoğun ziyaretçi vaziyeti ise kabul edilemez. Zira camiye çevrildikten sonra buraya gelen kişi sayısının yıllık üç milyon olduğu söyleniyor. Bu rakama turistler dahil değil.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Şurası bir gerçek Ayasofya herkesin elini kolu sallayarak geçeceği bir yol değildir. Zira altındaki dehlizler, atık ve nem sularını taşıyacak suyolları, havalandırma sistemi bu kadar ziyaretçiyi taşıyacak güçte değil. Ayasofya'nın altındaki kanalların ucu Topkapı Sarayı'na kadar uzanır, bir müddet evvel İstanbul Teknik Üniversitesi'nin araştırma heyeti izinleri olduğu hâlde Ayasofya idaresi kanallara girme noktasında güçlük yaratıyordu. Biz kendilerini Topkapı kanalından soktuk. Çok da iyi oldu, kanallarının haritası zamanla ortaya çıktı. En sonunda tayin edilen Prof. Dr. Hasan Fırat Diker bu krokileri çıkarıyor.

Sözün kısası bütün bu kanalların elden geçirilmesi, temizlenmesi ve acil restorasyonu da şart. Binanın kendisi için de bu devamlı yapılacak bir işlem. Ayasofya, Müzeler Genel Müdürlüğü için bir gelir kapısı olamaz. Restorasyonu da Vakıflar'ın bütçesini aşacak kadar yüksek bir meblağ ister. Ziyaretçi sayısına acil müdahale gerekir. Hatta giriş ve görüşleri zaruri olan sanat tarihçisi, tarihçi, arkeolog gibi bilim insanları, büyük dinler dünyasının temsilcileri, Müslüman dünyanın din adamları, devlet adamları ve memurların oluşturduğu yıllık 20-30 bin kişilik bir kitle bile buranın ziyareti için kalabalık olabilir. Aya İrini'de artık konser verilmemelidir, hatta seminer ve konferans yapılması da beklenemez. Aslında Aya İrini'nin çoktan tam restorasyonla kapatılması gerekirdi.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

TARİHİN BİZE BIRAKTIĞIEMANETLERE İYİ BAKALIM

Bu eserler İstanbul'a ve Türklere tarihin bıraktığı emanetlerdir. Bu emanetlerle hiç kimse size gerçekten beynelmilel ve insanlık tarihine hizmet açısından yaklaşmaz ve destek olmaz. İşi selametle yapacak sadece biz olabiliriz. Belki aynı şekilde çok methedilmeyiz ancak en acı tenkitler bize yapılır. Bu şuur içinde birtakım taşkın gösteriş ve kuru gürültü değil, Fatih Sultan Mehmed'in politikasına, Mimar Sinan'a yakışır bir ciddiyete ve derin ilme sahip olmak gerekir.

Ayasofya'da gündelik hayatın içinde tuvaletler ve musluklar kurulamaz. Büyük sebiller gibi su dağıtan yerler kurulamaz. Klasik Osmanlı sebili ile bugünkü tuvaletlerin tükettiği ve sızdırdığı su aynı değildir. İnsanlık 1500 senedir Ayasofya'ya kısa bir süre için uğruyor. Def-i hacet için Ayasofya'nın tuvaletlerini kullanmanın akıl kârı yanı yoktur. Her giren sebil ve tuvaletleri kullansa bu binanın altındaki kanalizasyon sistemi bunu nasıl taşıyacak Düşünülmesi lazım.