Terörden medet ummak

Pazar günü İstanbul'un göbeğinde gerçekleştirilen kalleş saldırı, Türkiye topraklarında masum sivilleri hedef alan uzun zaman sonraki ilk terör eylemi olarak dikkat çekti.Ülke olarak seçim sathı mailine girmiş olduğumuz ve bu çerçevede kartların yeniden karılmaya başlandığı bir süreçte terörün yeniden sahneye çıkması tesadüf olmamalı. Zira terör faaliyetleri bir anlık öfkeyle gerçekleşen eylemler değildir. Her halükârda birtakım amaçlara ulaşmak için yapılır. Bu saldırının da somut bir hedefi olduğu, belirli sosyal ve siyasi gelişmeleri tetiklemesi umularak sahneye konulduğu muhakkaktır. Özellikle ülke ve dünya konjonktürü hesaba katılarak bu amacın ne olabileceği, arkasında kimlerin bulunabileceği tahmin edilebilir. Ancak yalnızca analiz yoluyla olayı aydınlatmak elbette mümkün değil. Yargının ve güvenlik birimlerinin çalışmaları neticesinde ortaya çıkacak ayrıntılı bilgiler şimdikine göre daha fazla veriye dayalı bir kanaate ulaşmamızı sağlayacak.Ne var ki yargı kurumlarının ve güvenlik güçlerinin yürüttükleri araştırmanın siyasete malzeme yapılmaması, "siyaseten işe yarayacak sonuçlar" çıkması yolunda müdahalelerden kaçınılması gerekir. Maalesef uzun yıllar boyunca maruz bulunduğumuz terör tehdidi konusu daima siyasi çıkarlar paralelinde ele alındı.Ortak sorunumuzun üstesinden gelebilmek için ortak bir tavır geliştirme, ortak bir siyaset inşa etme seçeneği siyasetçilerin aklına pek gelmedi. Mevcut meseleyi seçmenin hissiyatını kaşımak suretiyle araçsallaştırma yolu tercih edildi hep. Kutuplaşmayı besledi terör ve bu anlamda maalesef amacına da az veya çok ulaşmış oldu.Geçmişi bırakın, yalnızca bu iktidar döneminde bile bir ara çözüm sürecini eleştirenler terörden beslenmekle suçlanırken kısa süre sonra çözüm süreci taraftarları terörün destekçisi ilan edilebildiler.Siyasi konjonktür ve aritmetik dengeler değiştikçe terör tanımının yenilenebildiği, teröre destek veya cesaret verme suçlamalarının ise bir anda yön değiştirebildiği bir iklimde terörle gerçek manada bir mücadelenin yürütülebilmesi tabii ki zor.Terör meselesi dünyanın her yerinde milli bir mesele olarak ele alınır, şu ya da bu partinin inhisarında kabul edilmez ve dahası iktidarla muhalefetin çekişme konusu olmaz. Hukuk düzeni ve demokratik kurumları yerleşmiş bir ülkede ne iktidar muhalefeti terörü desteklemekle suçlayabilir ne de muhalefet hükümeti terör yaptırmakla itham edebilir. Haddizatında hukukun işlediği bir toplumda bu türlü şeyler ihtimal olarak bile kimsenin aklının ucundan geçmez. Ancak teröre karşı mücadelede zaafiyet gösterildiği düşünüldüğünde doğal olarak siyasi fatura iktidara kesilir toplum tarafından. Asker, polis, istihbarat birimleri hükümetin emrindedir çünkü.Bizde ise bütünleşik bir toplumsal yapı söz konusu olmadığı için kamplara ayrılmış kesimler ne olursa olsun olumsuzlukların suçunu "karşı tarafa" yükler, başarıları