İnsan 'özünde' kötü mü

CUMARTESİ YAZILARI

Gazze'de vahşi bir katliam yaşanıyor. İsrail'in haftalardır devam eden acımasız saldırılarında on binden fazla kişi can verdi. Kimi evlerinde, kimi yollarda, kimi camilerde, kimi hastanelerde Yetmezmiş gibi dünyadaki güç sahiplerinin ciddi bir bölümü "Hamas'ın işlediği cinayeti cezalandırmak" bahanesiyle kadın, yaşlı, çocuk demeden binlerce masum sivilin katledilmesinde beis görmüyor. Beis görenler de çıkarlarım zarar görmesin diye sesini çıkarmıyor. Bazıları da ses çıkarır gibi yapıyor sadece.

İyi insanlar da var elbette. Batıda da var, doğuda da. İslam aleminde de var, Yahudilerin ve Hristiyanların arasında da. Ama öyle görünüyor ki iyi insanlar hiçbir yerde çoğunlukta değiller. Belki de çoğunlukta olsalar bile kontrolü elinde tutan kesim değiller.

Sonuç itibarıyla dünyadaki bu ümit kırıcı tabloya bakınca ister istemez "iyi" ve "kötü" kavramları üzerinde düşünmeye başlıyorsunuz. Kötülük nedir İyilik nedir İnsanın özünde kötülük mü var, iyilik mi Kötülüğün ve iyiliğin kaynağı ne Felsefenin ve teolojinin en eski soruları bunlar Ateizmin dayanağı da bu minvaldeki bir sorudur: Mutlak iyi ve mutlak kudret sahibi bir tanrı varsa bu dünyada neden kötülük var

En ciddi filozoflardan en derin alimlere insanlığın büyük zekâları tarih boyunca bu soruya cevap mahiyetinde açıklamalar ürettiler. Bu şekilde yüzyıllar içinde oluşmuş bulunan zengin "Teodise" (Tanrının adilliği) literatürü insanoğlunun entelektüel kapasitesinin en parlak örneklerinden biridir.

Mesela Leibniz mümkün dünyaların en iyisi bu dünyadır diyordu. Yani dünyanın şimdiki halinden daha iyi bir yer olması imkansızdır. Çünkü mutlak iyi ve mükemmel varlık Tanrıdır. Yaratılmış olan varlıklar ise eksik olmak zorundadırlar. Bu yüzden insan tam iyi olamayacağından içinde kötülük vardır. Ayrıca bizim kötülük dediğimiz olumsuzluklar da bu dünyayı meydana getiren unsurlar arasındadır. Sonsuz kudret sahibi Tanrı, içinde kötülük olmayan bir dünya da yaratabilirdi. Ama kötülüğün olmadığı bir dünya insanın özgür iradeyle seçim yapabildiği bir dünyadan daha üstün olamaz. Dolayısıyla şimdiki dünya mümkün olanların en iyisidir.

Aslında "Mümkün dünyaların en iyisi" tezi Batı düşünce geleneğinde Saint Augustinus'a kadar izlenebiliyor. Ondan önce ise İslam felsefesinde karşımıza çıkıyor bu görüş. Gazali'ye atfedilen "Leyse fi'l-imkân ebda'u mimmâ kân" (Olmuş olandan daha iyisi mümkün değildir) sözü aynı anlamı ifade eder. Gerek İslam düşünürlerinin gerekse kelam alimlerinin kötülük meselesine çözüm olarak ileri sürdükleri görüşler çok büyük bir külliyat teşkil eder ve "Monadoloji" filozofunun bunlardan -belki Skolastik felsefe aracılığıyla- büyük ölçüde faydalandığı bellidir. Ancak gerçek şu ki kötülük meselesinin modern felsefenin önüne yeniden gelişi Leibniz sayesindedir. Bu girişimin o devirde Avrupa'yı bölen mezhep çatışmalarına teorik bir çözüm olarak düşünüldüğü de söylenmekle beraber, başlattığı tartışma kiliselerde değil, felsefe ve bilim çevrelerinde yankılanmıştır.

Voltaire'in Leibniz'in iyimserliğiyle alay etmek amacıyla kaleme aldığı ünlü hiciv romanının Candide isimli iyimser kahramanı başına türlü felaketler geldikten sonra "Mümkün dünyaların en iyisi burasıysa diğerleri nasıldır acaba" diye isyan eder.

Leibniz'e itiraz eden Schopenhauer'a göre, dünya şimdikinden biraz daha kötü olsaydı tamamen yaşanmaz bir yer olurdu; öyleyse "bu dünya mümkün dünyaların en kötüsüdür." Ama mesela Hegel'e bakarsanız, bu dünya iyi bir dünyadır, çünkü aklın egemenliğindedir ve sürekli daha iyiye doğru ilerlemektedir. Buradaki keskin ayrım bu düşünürlerin hem iyilik ve kötülük kavramlarına yükledikleri anlamların hem de tanrısal varlığın mahiyetine ilişkin anlayışlarının farklı olmasından kaynaklanıyor.

Felsefenin ve teolojinin "Tanrının iyiliği" konusundaki soruları ve cevapları yanında bir de "insanın iyiliği" meselesi var. Modern dönemde özellikle siyaset felsefesi ve siyaset bilimi bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Çünkü nasıl bir toplum düzenine ihtiyaç olduğu sorusunun cevabı insandaki başat eğilimin iyilik doğrultusunda mı yoksa kötülük yönünde mi olduğuna göre değişecektir.

Her alanda olduğu gibi burada da filozoflar ikiye ayrılırlar: İnsan özünde iyidir diyenlerle insanın özünde kötülük vardır diyenler. İlk gruptakilere göre insan doğa durumunda yaşarken iyiydi, sonra toplumsal otorite icat edilince kötülüklerle tanıştı, insanın insana zulmü başladı. "Özgür doğan insan sonraları her yerde zincire vurulmuştur." İkinci gruptaki filozoflara bakarsanız, asıl doğa durumunda kötüydü insan, sonra özgürlüğünü otoriteye teslim ederek karşılığında güvenliğini sağladı.

Peki, doğa durumu ne demek Dünya üzerinde devlet kurumunun ortaya çıkışından önceki hayat düzenini "doğa durumu" (state of nature) diye tanımlar siyaset felsefecileri. Yani insan yapımı yasalara göre değil, doğa yasalarına göre yaşanan zamanlar.