Çok müselmanı soğuklar eyledi ateşperest

İnsanoğlunun en önemli becerilerinden biri yaptığı yanlış işlere bahane bulmaktır. Yüz doların üstündeki resminden tanıdığımız "entel dantel" devlet adamı Benjamin Franklin'in "İyi mazeretler bulmayı başaranların başka şeyler de başarabildiği çok nadiren görülür" dediğine bakmayın. Bahane bulmak savunma mekanizmalarının amiral gemisidir. Ayrıca biz Türklerin de "milli spor"udur.Elbette herkes savunma mekanizmalarını devreye sokma ihtiyacını her zaman hissetmez. Yaptığımız yanlışın farkında olduğumuzda bahane aramaya başlarız. Mesela bir hırsız, hırsızlığın kötü bir şey olduğunu bildiği için "Ben çalmasam başkası çalacaktı" gibi bir bahaneye sarılarak kendisini savunmaya çalışır.Yalnızca kötü olduğunu bildiğimiz işleri yaptığımızda değil, tercihlerimizin yanlış sonuçlar verdiğini anladığımızda da bunu yaparız. Mesela siyasi tercihlerimizi savunurken de bu psikolojik mekanizmalar devreye girer. Bazen kendi gerekçelerimizi kendimiz de tatmin edici bulmayız; o zaman konuyla alakasız da olsa daha "daha savunulabilir" görünen başka bir gerekçe ileri süreriz. Hem kendimizi hem de başkalarını bu "daha savunulabilir" gerekçeye inandırmaya çalışırız."Gerçi bu hükümetin de bazı ufak tefek hataları oldu ama ben bir Müslüman olarak 'Nas var' diye faizi düşüren adama oy vereceğim elbette" diyen vatandaşımız işte bunu yapıyordu. Ülkedeki hukuksuzlukları, yolsuzlukları veya ehliyetsizliğin ve beceriksizliğin sonucu olan kötü yönetimi onaylıyor olduğundan değil, "Adamlar Müslüman diye" mecburen oy verdiğini söyleyerek tercihini "savunulabilir" hale getiriyordu kendince. Oy verdiği partinin dışındakileri Allah'ın dininin de dışında sayma hakkını nereden aldığı ayrı mesele elbette."Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz" vaadinde bulunduktan sonra istediği yetkiyi alıp beş yıl içinde ülkenin ekonomisini bugünkü hale getirmiş olan bir siyasi iktidarı şu veya bu sebeple destekliyor olmayı pek savunulabilir görmediği için "daha savunulabilir" bir başka bahane üretmişti vatandaşımız.Peki, bu bahane aslında ne derecede "savunulabilir" bir bahaneDoğru, bu hükümet "Nas var nas" diyerek faizi düşürdü ama sadece tabela faizini. Reel faiz rekor seviyelere tırmandı bu dönemde. Tabela faizini düşürmesi ise yalnızca ve yalnızca döviz kurunun ve enflasyonun artışına yol açtı. Yani cebimizdeki paranın değeri daha da azalmış oldu. Yani önceden yarım kilo peynir alabildiğimiz parayla artık yüz gram peynir alabilir hale geldik. Peki 400 gram peynirin parası nereye gitti "Nas var nas" diyerek savunulan politikanın sonucunda astronomik yekunlara ulaşan faiz giderlerine. Bunlar vatandaşların değil, devletin yurt içindeki ve yurt dışındaki finans kuruluşlarından aldığı borçların faizi.Hem de "Nas"tan bahsedilmediği zamanlarda ödenenden kat kat fazla faiz ödemek zorunda kaldı devletimiz bu dönemde.Bakın: Türkiye 2002-2017 yıllarını kapsayan 16 yılda -yani "Eski AK Parti" döneminde- toplam 811 milyar lira faiz ödemiş. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın resmi rakamlarına göre 2022-2023 yıllarında ise bu miktar toplam 810 milyar lira. Yani "nas var nas" denilerek ilan edilen yeni ekonomi politikalarının uygulandığı iki yıl içinde ödenen faiz AK Parti'nin daha önce "ortodoks" ekonomi kurallarını uyguladığı 16 yıl boyunca ödenen kadar.Ehliyet ve liyakat eksikliğinin doğurduğu kötü yönetim yüzünden yalnızca iki yılda faiz giderimiz sekiz kat artmış. Lafa gelince söylenen tüyü bitmemiş yetimin hakkı da dahil buna.Ama bu bir şey değil. Enflasyon ve döviz kurundaki artışın yol açtığı kayıpların yanında yok yere omuzumuza yüklenen ve hepsi bizim cebimizden çıkan yüksek faiz borcunun lafı olmaz. Dünyanın hiçbir ekonomistinin aklına gelmeyen "döviz satarak döviz kurunu tutma" politikasının milletin kaynaklarına maliyeti 128 milyar dolar olarak hesaplanmıştı iki yıl önce. Şimdi bu rakam 250 milyar civarında. (Dövizin kimden nasıl alındığı, kime