Ülkemiz ve silahlanma

Birinci sınıf bir demokrasi ile yönetilen ülkelerde idareciler, meclislerine ve halklarına hesap verecek şekilde iç ve dış politikaları belirlerler. Orada idareciler, parlamentolarına danışmadan silahlanma gibi önemli konularda adım atamazlar.Demokrasinin olmadığı veya şeklen bulunduğu ülkelerin idarecileri ise, meclislerini, denetim ve dengeleme mekanizmalarını etkisiz hale getirerek, diğer işlerde olduğu gibi silahlanma meselesinde de, tek başlarına veya dar çerçevede karar alırlar. Bunun neticesinde onlar, çoğu defa hata yaparak ülkelerinin maddî kaynaklarını halkların refahına harcama yerine, aşırı silahlanma yolunda heba ederler. Ülkemiz, problemli bir bölge olan Ortadoğu'da yer alması hasebiyle, kendini muhtemel dış saldırılardan korumak için yeteri kadar silahlanması gerekli olabilir. Ancak bu iş uzmanlarınca hesap kitap yapılarak, meclis denetimine tabi makul bir seviyede olması lâzımdır. NATO ÜYESİ TÜRKİYE KORUMASIZ DEĞİLDİR Kaldı ki ülkemiz, NATO ve Avrupa Güvenlik Konseyi'nin bir üyesidir. Bu teşkilâtlara üye olan bir devlete, dış bir saldırı vaki olması durumunda bu saldırı, bütün üye ülkelere yapılmış sayılır ve gereği yapılır. Onun için devletimizin aşırı silahlanmasına gerek yoktur. İdarecilerimiz, birkaç sene evvel silâh tüccarları olan ABD, Rusya gibi ülkelerden yüklü miktarda savaş uçağı ve füze satın almışlardır. Bu alımlar, ülkeyi geri ödemesi çok zor ağır bir borç yükü altına sokmuştur. Türkiye, NATO'ya aykırı düşerek birkaç sene evvel Rusya'dan peşin ödeme yaparak satın aldığı ve ancak NATO tarafından kullanmasına müsaade edilmediği için hangarlarda çürümeye terk ettiği S 400 füzelerin bedeli olan iki buçuk Milyar Doları, o ülkeye onlarca yıl ziraî ürün ihraç etse ödemesi pek şüphelidir. Yöneticilerimiz,