Rum-Yunan vahşetinden alınacak çok ders var

Kıbrıs'ta verilmekte olan kavga neyin kavgasıdır Kıbrıs Türkü ne için direnmektedir Mukavemet neden devam etmektedir Varoluş mücadelemiz, direnişimiz niye bitmemiştir Kıbrıs sorunu neden çıkmış ve niye sürmektedir Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea ve Enosis ülküsü bugün de geçerli midir Katil EOKA hedefleriyle canlı mıdır Müzakerelerden niye sonuç alınmamıştır Kıbrıs'ta anlaşmalı çözüm neden imkânsızdır.. Bütün bu ve benzer soruların en doğru ve en anlamlı cevaplarını içinde bulunduğumuz 21-25 Aralık Milli Mücadele ve Şehitleri Anma haftasında almak mümkündür. Tarihe, 'Kanlı Noel' olarak geçen, 21 Aralık 1963 olaylarının yıldönümü haftasında, geçmişte olanlar, Rum vahşeti, bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmektedir. Akritas Planı'nı devreye sokan Eoka'cı Rumlar bir gecede Kıbrıs Türklerini doğrayıp, katledip Enosis'i gerçekleştirmek, adayı Elenleştirmek üzere saldırıya geçtiler. Önlerine geleni; çoluk çocuk, genç yaşlı demeden öldüren eli kanlı Rum kahpelerin emellerine ulaşması, kahraman mücahitlerimizin destansı direnişi neticesinde engellendi. Anavatan Türkiye'nin müdahalesi ve adadaki Türk Alayı'nın hareketlenmesi üzerine olaylar yatışsa da, vahşet 1964 Mart'ına kadar devam etti. Kıbrıs Türkleri 103 köyden göç etmek zorunda kaldı. Adanın yüzde 3'ünde yaşam mücadelesi 1974 Mutlu Barış Harekatı'na kadar devam etti. Kıbrıs Türk halkı insanlık dışı şartlarda yaşam savaşı verdi. Anadolu'dan gelen yardımlar olmasa o zorlu yılları atlatmak bilmem mümkün olur muydu Kumsal Katliamı'nın tanıklarından Növber İbrahimoğlu Rum vahşetini genç nesillerimize aktarılmak üzere anlattı ve not ettirtti.. Bugün, Barbarlık Müzesi olarak, dünyaya Rum vahşetinin tüm detaylarının gösterildiği evde olanları hiçbir yürek kaldıramaz. Türk Alayı'nda Dr. Binbaşı olarak görev yapan Nihat İlhan'ın evine yapılan saldırıda, eşi, üç çocuğunun ve evde bulunanların hunharca katledilişlerini Növber Hanım detaylarıyla anlattı. Genç kuşaklarımızın Rum barbarlığını iyice anlamaları için sözü Növber Hanım'a bırakıyorum: "1963 Aralık ayında o gece kız kardeşim, kızı ve ben, köylümüz olan Yusuf Bey'lerin evine gittik. Kiracısı Mürvet Hanım'la da tanışıyorduk onların evinde oturuyorduk. İlk akşamdı. Aniden derenin o tarafından silah sesleri duyulmaya başlandı. Karanlık basmıştı, hemen elektrikleri kapattık. Dr. İlhan'ın eşi Mürvet Hanım banyoya saklanalım dedi. Ben, kız kardeşimin 2 yaşındaki kızı, ev sahibi, Dr. İlhan'ın karısı ve 3 çocuğu banyo odasına girdik, Mürvet Hanım banyonun içine yattı. 3 çocuğunu da yanına yatırdı. Bu şekilde yatmasını kocası söylemiş. "Eğer ateş olursa duvardan duvara geçecek kurşunlara hedef olmazsınız, banyo sizi korur" demiş. Ev sahibinin hanımı tuvalete saklanmıştı. Dışarıdan bağrışmalar, Rumca "Yaşasın Enosis" sesleri geliyordu. Sokak kapısını silahla taradılar. Biz hiç sesimizi çıkaramıyorduk. Evde kimse yok sanılsın diye. Hepimiz ufacık banyo odasının içine sığınmıştık. Kız kardeşim ufak kızına sarılmış, duvarın dibine çökmüştü. Ansızın Mürvet Hanım'ın çocuklarından biri ağlamaya başladı. Bu sesi duyunca banyo kapısına ateş ettiler. O esnada benim elim de oradaydı, elim parçalandı. Kapıyı tekmelediler, gelişi güzel ateşe başladılar. Bu arada ışığı da yakmışlardı. Hepimizi öldü sandılar, başka eve gittiler.