KKTC için gelişmeler sevindirici ama yetersiz

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC), Türk Devletleri Teşkilatı'na (TDT) gözlemci üye olarak alınması tarihî niteliktedir. Bu sonuçtan gurur duymamak mümkün değildir. Avrupa Birliği'nin (AB) Özbekistan ve Kazakistan, hatta Azerbaycan üzerinde kurmuş olduğu baskılara rağmen bu kararın alınabilmiş olması memnuniyet vericidir. Gelinen noktada, Rum-Yunan ikilisinin üyeliğimizi engelleme girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. KKTC'nin anayasal adıyla TDT'na gözlemci üye yapılması BM Güvenlik Konseyi'nin KKTC'nin tanınmasını yasaklayan 541 sayılı kararının tartışmaya açılmasına yol açarken aynı zamanda da TDT üyelerinin de facto olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımış olduklarını göstermektedir. Özbekistan Dışişleri Bakanı'nın ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin Güney Kıbrıs Büyükelçisi'nin 'KKTC'nin TDT'ye gözlemci üye olmadığı' iddiaları bence kişisel bazı yorumlardan ileriye gitmemektedir. Bu tür haberlerin Rum-Yunan ikilisinin propaganda mekanizması tarafından özellikle servis edildiğini, yanlış tercümenin de sözkonusu olabileceğini söylemem yanlış olmayacaktır. Rum-Yunan ikilisinin korkusu ve paniği, gözlemci üyeliğimizin egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm siyasetimizin uluslararası alanda benimsenmesine daha da katkı sağlaması ve "İki toplumlu, iki kesimli federasyon" modelinin yeniden gündeme getirilmesinin zorlaşmasıdır. 15 Kasım'da 39. kuruluş yıldönümünü kutladığımız egemen devletimizin uluslararası alanda tanınmamış olması kabul edilemez. KKTC'nin tanınmamış olmasının suçunu esasta kendimizde aramamız yerinde olacaktır. Bugüne kadar uluslararası boyutta tanınma çağrısı yapılmamış olması, kurduğumuz devletin arkasında gerektiği şekilde duramamış olmamız ikinci,üçüncü ülkelerin sorunu ve sorumluluğu olamaz. Suçlanması gereken başta gelmiş-geçmiş KKTC ve Anavatan hükümetleridir. Devlet kurulmuş ise tanınması, geliştirilmesi için kurulmuştur ve bu bilinçle hareket edilmelidir. 1968 yılından beri aralıklarla süren müzakereler devam ederken tanınma talep etmemizin KKTC ve Türkiye'nin uzlaşmaz taraf olarak suçlanmasına neden olacağı değerlendirilmiş olup bu nedenle tanınma istenmemiştir. Türkiye'nin bölgesel ve diğer sorunlarla boğuşurken, AB ve ABD ile kendi çıkarları doğrultusunda denge siyaseti izlerken KKTC'nin tanınması konusu gündeme alınmamıştır. Çok kutuplu dünya düzeninde gelişen ve kalkınan, özellikle de savunma sanayinde olağanüstü gelişmeler sağlayan Anavatan Türkiye'nin daha bağımsız siyaset yürütmesi KKTC'nin tanınması için yeni ufuklar açmıştır. Türkiye, ABD ne der AB ne der endişesinden ve baskısından eskiye nazaran nispeten kurtulmuştur. Türkiye'nin Türk devletleri yanında Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmesi, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile işbirliği içerisinde olması oldukça önemlidir. Tanınmış bir KKTC'nin Avrasya ülkeleri ile ilişkiye girmesi kolaylaşacaktır. Akdeniz'de stratejik öneme sahip KKTC'nin Avrasya ülkelerinin güvenlik ve ticaretine katkı sağlayacağı ortadadır. ABD ve Avrupa Birliği'nin Doğu Akdeniz'deki zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarını sömürmek istemesine karşı KKTC ve Türkiye ile yapacakları işbirliği neticesinde