Rasim Özdenören'i okumak üzerine denemeler

Edebiyat dünyamızdaki yaprak dökümü sürüyor. Roman ve hikâyeleriyle sadece aklımıza değil gönlümüze de kapılar açan üstad Rasim Özdenören aramızdan ayrılıp asli yurduna irtihal etti. Kendisine rahmet ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Şimdi onu daha iyi anlamamız ve rahmetle anmamıza vesile olması için siz sevgili okurlarımı bundan bir müddet evvel Şiar dergisinin 32. sayısında yayımlanmış olan aşağıdaki yazıyla baş başa bırakıyorum. Maraş'ın "Yedi Güzel Adam"ından biri. Zihni yormayan, gönlü boşta koymayan bir entelektüel. Güzelliğini ne isimler nakarat ve saltanatına ne de kafiye yakınlık ve ünsiyetine borçludur. Gelecek nesillere anlamlı bir model ve serüven bahşetmiştir. Bunu, yaşadığım hayata tanıklık eden eş, dost, akraba ve arkadaşlarımın zihnindeki "Rasim Özdenören" imgesini esas alarak söylüyorum. Bugün yaşı kırk-elli civarında, cami ile okulu barıştırmış olan yetişkin kuşak onun iki feyiz noktasından istifade etme şansını yakalamıştır. Bu feyiz noktalarından biri düşünce diğeri ise edebiyattır. Hatta onda düşüncenin bir duyarlığa dönüşüp edebiyatın önüne geçtiğini bile söyleyebiliriz. Zira edebiyatı söyleme biçimi olduğu kadar eyleme biçimi olarak da hayatına katabilmiştir. Cahit Zarifoğlu ile tek sayı çıkardıkları "Açı" isimli dergiden lisede yayımladıkları "Hamle" dergisine, Nuri Pakdil çevresinde kurulan Edebiyat ve Cahit Zarifoğlu, Akif İnan gibi şairlerin öncülük ettikleri Mavera dergisine kadar neredeyse bütün bir ömrünü sayfalar ve satırlar arasında sahih insan yetiştirmeye adamıştır. Edebiyatta yürüyüşün nasıl olması gerektiğini merak edip öğrenmek isteyenler için Rasim Özdenören'in yürüdüğü yollar ve bıraktığı izler aydınlatıcı ve yol göstericidir. Anadolu'dan tahsil için büyük şehirlere gelen gençlerin bir şeyler öğrenmek kadar sahip oldukları değerleri muhafaza gibi bir gayretleri de vardı. Edebiyat, kültür ve sanatla ilgilenen gençlerin yerli bir damarı takip eden yazar ve fikir adamlarına ihtiyaçları vardı. Çoğunlukla resmî ideolojinin görmezden gelip kamufle etmeye çalıştığı bu kişilerin görünürlükleri dergiler vasıtasıyla ortaya çıkıyordu. Rasim Özdenören de Türkiye'nin sancılı dönemleri olan 80'li ve 90'lı yıllarda yazdığı hikâye ve köşe yazılarıyla genç kuşaklarla düşünce köprüsü kurmaya çalışıyordu. O dönemlerin panzehir kitapları diyebileceğimiz "Hastalar ve Işıklar", "Denize Açılan Kapı" "Çarpılmışlar", "Çözülme", "Çok Sesli Bir Ölüm" ve "Gül Yetiştiren Adam" gibi öykü ve romanlar yakın zaman klasikleri olarak 2000'li yılların oturmuş zihinleri üzerinde kalıcı etkiler bırakmıştır. Bu eserlerde insanın kendi kimliğini ve özünü kendi iç merdivenlerinden en derine doğru inerek yeniden bulması ustalıkla işlenmektedir. Ustalıkla diyorum, zira bu kitaplar Rasim Özdenören'in ilk eserleri olmasına rağmen geleceğe kalmayı hak etmiş ve de başarabilmiş ürünleridir. Bugün Rasim Özdenören'den bahsedildiğinde kahir ekseriyetimizin hafızasında bu kitaplarla birlikte "Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler", "Ruhun Malzemeleri", "Kafa Karıştıran Kelimeler", "Müslümanca Yaşamak" ve "Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı" gibi deneme kitapları da derin izler bırakan kitaplar olmuştur. Modern hayatın kıskacı altında yoğun ikilemler yaşayıp ezilen muhafazakâr ve mütedeyyin sözcüklerinin dışında kendini ifade edebilecek sözcüklerden yoksun insanlara kılavuzluk etmiş eserlerdir bunlar. Boş ümitleri frenleyen, hayal kırıklıklarını onaran ilk dokunuşlar gibiydi bu denemeler. "Biz kimiz", "neyiz", "ne kadarız", "gerçekten var mıyız" ve "yeryüzündeki ağırlığımızı onurluca ve soyluca nasıl devam ettirebiliriz" sorularının cevaplarını bulduk o satırlarda. İçinde yaşadığımız zamanın fıkhına ne de çok ihtiyaç varmış, onu anladık. İki ayrı medeniyet arasında kalmış insanımızın dışa vuran, hayata akseden tavır ve davranışları, biçimsel duruşu hakkında Tanzimat'tan bugüne roman ve hikâye nev'inden birçok eser yazılmıştır. Fakat tepeden değişim ve dönüşüme maruz kalan bu insanların manevi dünyaları ve içsel serüvenlerine dair sadra şifa olacak cinsten ciddi anlamda bir şeyler ne yazık ki ortaya konulamamıştır. Rasim Özdenören ve kaleminin önemi burada devreye girmektedir ki o özellikle tasavvufi anlamda dalgalanmaları -kapalı bir ameliyat yapar gibi- yoğunluklu olarak hikâyelerinde işlemeyi başarmıştır. Benim okur-yazarlık tarihimde Rasim Özdenören doğu-batı sorunsalını soğukkanlılıkla -her iki tarafı