Kim Korkar Uçaktan

"Ağır ol bay düzyazı, sen ancak uçağa binebilirsin" demişti Cemal Süreya. Şair bu sözle neyi kastetmişti bilemem, ama benim anladığım şu: Şiir ayakları yere değmeyen aşkın özelliği ile düzyazının fevkindedir. Şiir omuzlarından tutulup yukarıya kaldırılmaya ihtiyaç duymaz. Düzyazı öyle değil. Onun yükselmesi ve ayağının yerden kesilmesi için bir vasıtaya ihtiyacı vardır; omzundan tutulup kaldırılmalı ya da uçağa binmeli. Uçak mesafeyi yukardan süzme imkânı veren bir ulaşım aracı. İçten içe insana boşlukta olduğunu telkin eder. Gökyüzünde bulutların üstünden geçerek bir yere ulaşmak insanın güvenlik kaygısını depreştiren bir şey. Yolculuk esnasında yolunda gitmeyen bir durum olduğunda tutunabilecek güvenli bir ortamın bulunmaması uçak yolculuğunu bazıları için endişeli bir hale getirmiştir. İlk uçağa 90'lı yılların başında binmiştim. Otobüsle 17 saatte varılacak bir şehre 1 ya da 1.5 saatte ulaşılabilmesi bile uçağı tercih etmem için tek başına yeterliydi. Gökyüzünde alıcılarımın daha duyarlı, zihnimin daha dingin ve dinamik olduğunu fark etmiştim. Ölme riskinin insanı gökyüzüne göre yerde daha kolay ve daha hızlı yakalayabileceğine kanaat getirenlerdenim. Yerde yaşadığım türbülanslar göktekinden daha tehlikeli gelmiştir bana. pushfn('ads'); Uçak korkusu olan dostlarımı anlamaya çalışıyorum. Bu korkunun ölüm endişesinden kaynaklı olmadığının da farkındayım. Muhtemelen gökte bir demir kütlesiyle seyahat etme biçiminin zihinde uyandırdığı vehimler bu yolculuğu çekilmez kılmaya yetip artıyordur. Hâlbuki uçak yolculuğu can kaybı oranın en düşük olduğu yolculuktur. Uçak korkusu (Aviofobi) mantığın yerde unutulup duygunun havada terör estirmesi gibi bir yaklaşım biçiminin neticesidir. Hiç unutmuyorum birkaç yıl evvel bir uçak yolculuğunda yanımda oturan bir şahsın uçak korkusuna şahit olmuştum. Daha uçağa biner binmez korkusu dışardan fark ediliyordu. Hareketleriyle benden yardım ister gibi bir hali vardı. Sanki bir dereden geçiyormuş gibi benim kendisine destek olmamı istiyordu. Kendisini sakinleştirecek telkinler yapmaya çalışırken birdenbire adamın büyük bir sevinçle rahatladığını fark etmiş ve bir anlam verememiştim. Kafamı kaldırdığımda memleketin ünlü ve medyatik hocalarından birinin uçaktaki yerine yerleşmek üzere olduğunu görmüştüm. Yanımdaki vatandaşın uçak fobisinin bıçak gibi kesilmesi meğerse bu hoca efendinin de uçakta bulunuyor oluşuymuş. "Ne oldu hemşerim, geçti mi" diye sorduğumda verdiği cevap çok manidardı: "O varken düşmez!" pushfn('ads'); Türk insanının teknolojik imkânlardan yararlanmasının tarihi çok eskiye gitmez. Uçakla seyahatin orta ve alt sosyal katmanlara inmesi son 20 yıllık bir gelişmedir. Edebiyatımızda uçak ve uçakla yolculuk üzerine yazılanları birileri toplayıp derlerse nesillere bu konuda daha somut bir kaynak kazandırmış olacaktır. Nurullah Ataç uçak yolculuğuna dair yazdığı bir denemede ilk uçağa biniş tecrübesini anlatır. İlk kez Alman yolcu uçağının Ankara'dan İstanbul'a yapacağı uçuşa davet edilmiş, Kemalettin Kâmi gibi kimi arkadaşlarının "Sakın binme!" diye öğüt verip caydırmaya çalışmalarına rağmen vazgeçmemiştir. Şöyle anlatır: "Bilmem uçağa hiç bindiniz mi Binmedinizse bir deneyin, bir daha trenle, vapurla yolculuk etmek istemezsiniz, ikisini de artık pek eski, Nuh nebiden kalma birer taşıt saymaya başlarsınız. Uçağın korkulacak, insanın yüreğini hoplatacak bir şeyi yok. Biniyorsunuz, oturuyorsunuz, sanki büyükçe, daha rahat