Bayrampaşa Hali Değil Dünya Hâli

Çok ilginç bir toplumda yaşıyoruz. Bir kesimin tamir dediğine diğer kesim tahribat diyor. Yapmak ve yıkmak fiilleri bile kişiden kişiye değişebiliyor. "Onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman: 'Biz sadece düzelticileriz' derler." (Bakara-11) Ayetin işaret ettiği kişilerin psikolojisi her dönem bir savunma biçimine uygun biçimde şekilleniyor. Siyasi dil bir anda her şeyi göreceleştirip tartışılabilir hale getiriyor. Mütedeyyin kesimler bile günlük hayatlarını düzenleyip disipline ederken dini kurallardan çok siyasi endişe ve bağlantılarını esas alabiliyorlar. Neredeyse itikat, ibadet ve muamelat gibi dini esaslar siyasetin güdümüne girmiş durumda. Hâlbuki din bütün bağlantıların en üst seviyesinde bulunması gereken bir sistem olması gerekir. Dini siyasallaştırıp siyaseti dinleştirmek bir toplum için ancak yörüngeden çıkmışlığı ifade edebilir. pushfn('ads'); Bir televizyon yorumcusu ablamız demiş ki: "Yer sofrasında yemek yiyen adamdan bilim beklemeyin." Bu yorum ilk başta yorumcusunu yalanlıyor. Yüksekte yemek yemenin tarihi şurada nedir ki Osmanlı gibi bütün Avrupa da uzun süre yemeği yer sinilerinde yediler. Çatal bıçak gibi gereçlerin bu sofralarda yeri yoktu. Avrupa çatalla ilk kez 14. yüzyılda tanışmasına rağmen tüm Avrupa'da çatalın yaygınlaşması 18. yüzyılı bulur. Osmanlı'da ise yer sofralarından masaya geçişin tarihi 19. yüzyıla kadar gider. Bu alafranga sistem Osmanlı'da II. Abdülhamit devrinde 1800'ün sonlarına doğru yayılmaya başlamıştır. Türk insanı Cumhuriyet döneminin başlarında bile bu alafranga-alaturka çatışmasını derinden yaşamaktaydı. Avrupa'nın ve ülkemizin ilerleme tarihini masalı ve sinili yıllar olarak masaya yatıracak olsak muhtemelen masadaki yerini yadırgayacak ve siniye yatırılmak isteyecektir. Acaba Tanzimat'la beraber başlayan Batılılaşma sürecinin -çatal bıçak ve masa kullanımı sayesinde- bilim ve teknolojide bizi ulaştırdığı bir gelişmişlik seviyesi var mıdır pushfn('ads'); Modern hayat eşyayı öne çıkarıp insanı hızla gözden düşürüyor. Siz buna gözden çıkarmak da diyebilirsiniz. Eşya ile birlikte şeyleşen insanın modern kent hayatında kendini gösterip ifade etmesi çok zor. Zira kalabalıklar ve yığınların insan tekini örten bir tarafı var. Kalabalıklar insanın şahsiyetini yutarak onu bir bütünün parçası kılıyor. Çağdaş yaşam dizgesi fert olarak insanı değil onun dâhil olduğu kümeyi, sınıfı, grubu ve yığını muhatap almaktadır. İnsan tek başına bir şey ifade etmemektedir. Yaşadığı modern hayat öğretisi insana sürekli sivrildiği oranda görülebileceğini, varlığından haberdar olunabileceğini telkin eder. Deizm, ateizm, agnostisizm, nihilizm gibi akımlar biraz da bu varlığını gösterebilme ve umursanma ihtiyacının neticesi kendini çare olarak pazarlayan felsefi öğretilerdir. İntiharların özünde de bu vardır. Yaşayışıyla kimsenin dikkatini çekemeyen birey ölme, bedenini feda etme ihtimaliyle kendisini yığınların önüne atmakta ve aslında onlar, "Yapma, sen önemlisin,