Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana!

1969 yılının sonlarında kurulmuş Modern Folk Üçlüsü, bana gelip menecerlik teklif ettiğinde, kış boyu çocukları bedava lise konserlerine çıkarmıştım. O zaman sosyal medya yok. Gençler fikirlerini kâğıt gazete anketleri ile yansıtıyorlar. Milliyet Gazetesi'nin müzik sayfası var, haftada bir.. Listeler yayınlıyor. Bu listeleri, gazetede yayınlanan kuponlar belirliyor.. O bedava lise konserleri bize tonla oy kazandırınca, 3 ayda, "En İyi Gurup" liste başı olduk. İlk plağımız "Ali Paşa Ağıtı" da "En İyi Şarkı" seçildi. Öte yandan gazetelerin magazin sayfalarına da girmek lazım.. O sıralar bol bol yardım baloları var. O balolara da çocukları bol bol taşıyorum. Tabii bedava gene.. Ama o sayede sesimizi devrin Cumhurbaşkanı'na duyurduk. Cevdet Sunay da bizi tutmaz mı. Köşke hangi devlet başkanı davetli gelse, şerefine verilen yemekte biz çalıyoruz. Böylece magazin sayfaları da resimlerimizi basmaya başladı ve.. ..Ve bizim sabırsız çocuklar "Boss" (Bana BossPatron derlerdi) bizi "Kızılay Folk Üçlüsü yaptın" derlerken, yaz geldi ve ilk işimizi, Kadıköy'de yaşayan önemli dostların da sayesinde, Kalamış'ta Altın Raket diye bir sahil gazinosu var, orda bulduk.. Gittik ki, gerçekten harika bir mekân.. Ve o mekânda genç bir şarkıcıyı tanıdık.. Onun adı da bizim gibi yeni yeni duyuluyor.. O genç, geçen hafta sonu bir mekânda 75'inci doğum gününü kutlamış.. Şimdi aile dostum, vazgeçilmez arkadaşım, yarım asırdan fazla zamandır hâlâ ve hâlâ dinlemeye koştuğum, hele de Polonezköy'deki o sımsıcak yaz evinin bahçesindeki kirazları dalından koparıp yemeye doyamadığım harika insan.. Harika eş.. Harika baba.. Harika dede.. Erol Evgin!. Bu durumda birinin adı gâvurca, mesela İglesias, Humperdinck, Montandt olsaydı, o yaş günü magazin sayfalarımızda, hatta eklerde manşetti.. 50 yıldır, yıldız ve hâlâ söylediği her yeri dolduran Erol değil de, mesela bir kadın adı olsaydı gene manşetti.. Bu müthiş sanatçıya zaman hiçbir şey yapamazken, bizim gazetelerimiz unuttu. Bir ikisinde, posta pulu kadar resim.. Altında iki satır!. Erol Evgin, birinci sayfadan anons edilecek, içerde veya ekte, film şeridi gibi kocaman fotoğraflar eklenerek, tam sayfa kutlanacak bir Süper, takma değil, gerçekten Süper Star oysa.. Hâlâ genç, hâlâ sahnede harikalar yaratıyor ve şarkılarına 3 kuşak, dedeler ve nineler, anneler ve babalar, oğullar ve kızlar eşlik ediyor.. Dünya sahnelerinde enderdir böylesi yıldızlar.. Elimizde hâlâ.. Başımızda taç olmalı.. Ama bu ülkede gazetecilik bitti.. Aldırma be Erol.. Aldırma.. Yol senin, yürü.. Bir gece değil, her gece şehri dolaşmaya çık, şöyle bir.. Evlerin ışıkları bir bir yanarken başla.. Bir bir sönerkene dek devam et.. ..Ve hep böyle kal.. Hep canlara yakın!.. Sen yaşadıkça, Melih ve Çiğdem de yaşayacak!. Doğum gününde konseri varmış. Sahneye "İyi ki doğdun Erol" çığlıkları arasında pasta gelirken, "Yaş kaç" diye soranlar olmuş.. "İşte onu sormayın, söylemem" demiş Erol ve anlatmış.. "Söylemem ama, geçen sene Mısır'a gitmiştim. Piramitler arasında dolaşırken Sfenks beni tanıyıp dile gelmez 'Ne haber Erol Abi, biz senin şarkılarınla büyüdük' demez mi". Erol kendisi ile dalga geçilmesine imkân bırakmaz, en sert şakaları hep kendi kendine yapar çünkü.. "Bir konserden sonra imza dağıtıyorum. Bir genç kız plağımla geldi. Uzattı.. Adını yazıp imzalanır ya, 'İsmin ne' dedim.. 'Kendim için değil, anneannem hayranınız, onun adını yazın' demez mi" Böylesi şakaları her konserinde kendi yapar. Dün sabah, doğum günü haberini okuyunca aradım.. "Nice yıllara ihtiyar" dedim.. Güldü, son şakasını anlattı.. Konser sonrası, yaşlıca bir hanım, imzalı resmini istemiş ve demiş ki.. "Odamda Hafız Burhan'ın da imzalı resmi var. Onun yanına asacağım!." HASANOĞLAN OLMUYOR SERHAN!.. Pazar günü, gene Serpil'in mesajıyla Halk TV'yi açtım.. Serhan Asker'in "Görkemli Hatıralar" programı.. Konuklar bu defa Zülfü Livaneli ve Yunanistan eski başbakanı, şimdi Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu ile Bodrum'da.. Yanda bir müzik gurubu ve içlerinde, Uluslararası Mozart Yarışması'nda birinci olmuş genç bir kemancımız Ali İnsan... O da Zülfü'nün ünlü şarkılarını çalıp söylüyor.. Zülfü de kenarda ona eşlik ediyor, tempo tutuyor.. Bu arada Papandreu'ya jest, bir yerli sirtaki gurubu getirilmiş. Tabii sirtaki olunca, Görkemli Anılar'a en yakışan Yunanlı Zorba olmaz mı. Hani Girit Adası'nın ustası Zorba (Anthony Quinn) ile İngiliz gazetecinin (Alan Bates) oynadıkları unutulmaz sirtaki sahnesine gittik, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'in mezarının önünde kurulan setteki video duvarında.. O filmi sırf o sahne için kaç kez izlediğimi hatırlarım.. Bir de orda izledik, Zülfü, ki eserin yazarı Kazancakis'in de, sirtaki müziğini besteleyen Theodorakis'in de yakın dostudur, "Şimdi size bu sahne hakkında hiç bilinmeyen bir şey söyleyeceğim" dedi ve anlattı.. "Bu sahnenin çekimine sıra geldiğinde, Anthony Quinn 'Bu melodi bana biraz ağır geldi. Hani sabah dinlediğim bir türkü vardı, Ege'nin öbür yakasından, onun gibi hareketli bir şey olsa' demiş.. Sabah dinledikleri türkü bizim 'İki Keklik'miş!. Onun üzerinde Theodorakis bu besteyi yapmış işte.." Vallahi de bilmiyordum, Zülfü.. Ama ne yazık ki, sirtaki gurubumuz biraz eften püftendi. Biz bize olsak neyse.. Ama eski Yunan Başbakanı ve zamanında bizim bakan İsmail Cem ile zeybek oynamış adam.. Madem böyle bir konuk var, Bodrum'u sirtakisi ile yıkan, Bodrum Kalesi'nde tam 55 dakika "Tekrar" yaptıran (Ben de oradaydım çünkü) yaşayan en büyük erkek dansçı, Bolşoy'dan yetişme İrek Muhammedov'u bulup onu da getirmek çok mu zordu. Ya da bizde tonla kaydı vardır, Bodrum veya Ankara şovlarından görüntüler yansıtmak. Neyse.. Benim Serhan'a esas sorum.. Mekân Bodrum.. Bodrum'u sürgün yerinden cennete çeviren Balıkçı'nın kenti. Set, Balıkçı'nın mezar önü.. Konuklar Zülfü ve Papandreu iken, yani en az 12 saatlik konuşma ve müzik konusu elde iken, o geçen hafta anlattığın Hasanoğlan'ı ille de gündemde tutmak ve programın yarısını ona ayırmak, onu da doğru