Tek celselik bir dava...

Neredeyse herkesin birbiriyle davalık olduğu "Kime baksam hâlinden ve zamanından şikâyet ediyor" dedikleri bir süreçten geçiyoruz. Dünya eski dünyaya benzemiyor, korkunç bir düzeyde ve müthiş bir hızda çürüme yaşanıyor. İncitici bir resim sosyal medyada dolaşıp duruyor. Ecdat yadigârı, tarihî bir Hamidiye Çeşmesi inşaata mâni diye yüklenici tarafından yıkılırken bir diğerinin üzerine bir karışlık boş yer bırakılmadan yazanın kirli dünyasını ortaya döken yazılarla kirletilmiş. Piknik yaptığı alanı çöplüğe çeviren ahlak seviyesizliği su içtiği yadigâr çeşmeye de aynı zulmü reva görmüş. Çözüm üretmeye çalıştığımız musibetlerin nereden türediğini merak edenler geleceğimiz hakkında bizi uyaran bu yüz karası talana baksın. Prof. Dr. İlber Ortaylı, bir insanın kendini adım adım nasıl kuracağını anlatırken() şu soruya cevap arıyor: "Dünya değişiyor, bu değişikliğe kendinizi nasıl uyduracaksınız Kişi olarak sürüklenmeden nasıl kalacaksınız Yeni şartları nasıl göğüsleyeceksiniz.." Benzer bir sorgulama da Yusuf Kaplan'dan() geliyor: "Geldiğimiz noktada toplumun fikrî omurgası öylesine sarsıldı, İslami duyarlılıkları, aidiyet biçimleri, öylesine bir darbe yedi ki, Müslüman kimliklerini kaybetmeye ve savrulmaya başladılar. Bizim zihnimiz aldığımız eğitim maruz kaldığımız medya araçları bize ait değil ve biz hiçbir şey yapmıyoruz" Her gün gazetelerin üçüncü sayfalarına ve ekranlardaki alt yazılara sıkıştırılan umut kırıcı zift gibi haberler karşısında gaza, tuza bakmaz olduk. Kendisi, ailesi ve içinde yaşadığı toplumun geleceği adına endişe duyan herkesin "Ne oluyor yavv..." demesi yetmez, daha fazla dert sahibi olması gerekiyor. Bu çürüme karşısında çok sayıda ilim insanının bu gidişata makas değiştirmek için birleştiği ortak çözüm; "Geçmiş zaman ve coğrafyalarda yaşamış olan rol modeli insanları ve mekânları tekrar günlük hayatın içine almak." Çünkü pedagojide ahlakın sâri yani bulaşıcı olduğu ifade ediliyor. Nitelikli bir (ortamda) bulunmanın sayısız faydaları vardır ve en önemlisi kişinin bir süre sonra girdiği ortam ve toplumun davranışlarını almasıdır. İnsan çevresine bakar, kendini onlarla kıyaslar, toplumda böyle gelişir. Yakın geçmişimize kadar bu toplumda ailenin, akrabaların ve mahallenin fert üzerinde sosyal desteği, dayanışması ve kontrolü vardı. Ancak bunun için mekânla ve insanla temas gerekir. Ne var ki, itici mekânlar kendileri ile bir bağlantıyı engellediği gibi insanları da birbirinden koparıyor. Ne hâlihazır yaşayanlar ile ne de bizden önceki nesiller ile bir bağ kuramıyoruz. Önceki nesiller için tarihçiler "En alt tabaka genç bile yeterince şanslıydı, sokağa ve talihin savurmasına terk edilmiş değildi" diyor. Ahlaki savrulma ve çürümeye dur diyenler, insanların ensesine ÇİP, çeşmelere, köşebaşlarına kamera koyarak yapmadılar.