Bir teselli ver!..

Anadolu'da bir şehirde kar yağışı "bereket" olarak karşılanır. Herkes kapısının önünü, Belediyede yolları kürediğinde, insanlar kendi aracını iki gün yerinde bırakıp iş yerine toplu taşıma araçları kullanıldığında sıkıntı yoktur. Ama söz konusu İstanbul gibi büyük kent olunca bereketin adı "Beklenmeyen felaket" olur. Yaz sıcağında barajların doluluk seviyesi düştüğünde yaşanacak muhtemel bir su sıkıntısına karşı kar'ın suyu beslediği unutulur ve tehdit olarak karşılanır. Problem ne bol yağan kar ne yağmurdur. Eğer hazır değilsek esen rüzgâr bile bela olur. Doğal afetlerle mücadelenin kolay olmadığını en iyi bilenlerdeniz. Kıyısından köşesinden ya deprem, ya sel, ya yangın bulaşmışlığımız var. Geçmişte yaşadığımız çoğu afetler ile kıyasladığımızda hasara teslim olmamak için ciddi bir kurumsal altyapıya kavuştuk. Ne var ki "âlet işler el övünür" misali imkânlar ihtiyaç olduğunda kara teslim olan İstanbul gibi kendisini kullanacak ehliyetli elleri arıyor. "İstanbullu kırsala ve köylü hatırına bir günlük sıkıntıya razı gelsin" diyenlere bir çift sözüm var. Kar yağışının bir gün değil üç gün sürdüğünü varsayarak son üçüncü günün senaryosunu bir yazın bakalım, yaşanacakların altından kalkabilecek misiniz Yollarda mahsur kalan İstanbullular otomobillerini terk ederek yol kenarındaki camilere, AVM'lere sığınırken örnek bir dayanışma gösterdi. Esaretin daha fazla sürmeden ikinci güne girerken bitmesi dayanışmanın yerini daha trajik olaylara bırakmasını önledi. Afetlerde ilk 24 saatte ya varsınız ya yoksunuz. Bildiğiniz bütün zenginlikler ve teknik imkânlar süreç ilerledikçe önemini kaybedebilir Evine gitmek için 8,5 saatte 40 kilometre yol yürüyen vatandaş manzaraları İstanbul'un sorununun kar değil yerel yönetimler