Yalandan yakın, gerçekte uzak

Garip şey...
Kanatları bozkırın renklerine bulanmış, biraz toprak rengi, biraz çalı çırpı yeşili bir kelebek klavyeme konuyor.
Her kanadına bulanık su damlaları düşmüş sanki...
Mavili, kırmızılı kelebekler gibi göz alıcı değil ama hareketleri öyle güzel ki...
"Anadolu zıpzıpı" dedikleri tür buysa, buralarda ne işi var
Varlığına tümüyle yabancı, soğuk, metal bir zemine iniş yaptığını fark edip oturduğum yerin biraz ötesinde kahvaltı yapan çiftin masasındaki reçellere doğru uçuyor.

20'lerinde bir çift.
Nişanlılar.
Kız bilmiş bir şey; konuşmuyor, oğlana aldırmıyor, sanki sürekli plan yapıyor.
Oğlan mı
Sağ elindeki çatalı menemen sahanının tam orta yerine nişanlayıp daldırıyor. Sol elinde cep telefonu; göz ucuyla oradan mesajları kontrol ediyor. Gelmek istememiş ama "yapması gereken şeyler listesi"ne uygun biçimde buraya sürüklenmiş bir çocuk gibi...
Dayanamıyor, arıyor, hoparlörü açıp konuşuyor.
Kahvaltılarına ortak olan "kanka"larının sesi onu mutlu, kızı mutsuz ediyor.
Kelebek de zaten reçelden memnun değil, sabah rüzgârına bırakıp kendini uzaklaşıyor...

"Arkadaş" diye içimden geçiriyorum.
Gitgide modası geçen bir yakınlık olacak...
Genç kuşaklara Tiktok videolarındaki gibi hızlı, kısacık anları dolduran itişmeli kakışmalı, yüksek sesli kankalar yetiyor.
Biraz daha ileri yaşlar için durum vahim...
Çok çabuk gelen yakınlıktan kaynaklanan yorgunluklar; sosyal endişelere bulanmış tanışıklıklar, haset değiş tokuşları, tatminsizlikler çarçabuk bitiriyor arkadaşlıkları.