Eski zamanlar, doktorlar, anılar...

Çocukluğumun Pendik'inin nasıl güzel bir yer olduğunu ne kadar anlatsam tahayyül edemezsiniz... Bugünküne bakıp o Pendik'e akıl erdirmek imkânsız. Bugün İstanbul'un güzel sayfiyeleri sandığınız yerler, çocukluğumun Pendik'inin yanına yaklaşamazlar. Hah! Yine mi nostalji, dediniz içinizden... Değil! Pavli Adası'nın orada suların nasıl berrak olduğuna; kıyının dibinde elle pavurya tutulabildiğine nasıl inanacaksınız Zeytinliklerin çokluğunu nereden bileceksiniz Pendik'te dedemlere gidip artık dostum saydığım yaşlı zeytin ağacına sırtımı dayayıp kitap okusam diye yaz tatillerini iple çektiğim yılları... Ve Pendik'in efsane kahramanı Dr. Tahsin Arcan'ı izleyen çocuk gözlerimi nasıl anlatabilirim, bilemiyorum ki... Pandeminin haşin günlerinde bazı hekimlerin attıkları tweet'leri ve açıklamaları saklamışım. Geçen gün dijital arşivimde karşıma çıktılar. İnsan olarak bir kez daha utandım kibir ve nefretle yazdıklarından... Aşılardan şüphe duyanlara, "Siz hele bir elime düşün de nerenize ne takacağımı ben biliyorum" diyen cadalozları hekim diye yetiştirip ortalığa salanlardan utandım. Sonra aklıma çocukluğumun Doktor Tahsin Bey'i geldi. Bir bahar günü müydü Anneannemin kokulu sarmaşık güllerinin bahçe girişini pembeye boyadığı günler işte! Tahsin Bey içeriden telaşla kendini bahçeye atmıştı, biz torunların yanına... Gözleri yaşlıydı... "Fatma anneyi kurtaramayacağız" diye mırıldanıyordu. Anneme gidip bana Tahsin Bey'i anlat dedim. Aklında