İkaz ve şikâyetçi olmak

"Yalan haber Bağdat'tan geri döner" (Atasözü) Dünya geniş ve dünya nüfusu az iken insanların 85-90'ı herkesin birbirini tanıdığı köy veya kasabalarda yaşıyordu. İlk günden peygamberler zinciriyle ilahi dinin güzellikleriyle karşılaşmış insanlar, birbirinden öğrenecekleri ve birbirini ikaz etmesi gereken eksikleri olduğunu görmüştü. Mümin toplumlarda iyilik konuşulur, kötülüklerden de uzak kalmanın yolları aranırdı; bu bakımdan mümin toplumlar içindeki konuşmaları anlamak için dinlemek, en önemli kaybedilmemesi gereken hayati bilgileri kazanmanın yoludur. Her insanın güzel örneklere ne kadar ihtiyacı varsa; sakındırılması gereken yanlışları için de ikaz edilmesi gerekir ki yanlışın faturası ağırlaşmadan dönülebilsin. Yanlış haberin, Bağdat harap olduktan sonra dönüşü beklenmemelidir. Düzeltmek için ikaz var, tenkid etmek için ikaz var. Sadece karşıdakini yalan ve yanlış yapmakla itham etmek için yapılan tenkitte hayır yoktur. Onun için ikaz, doğrusuna yönelten ve en güzel üslupla ifade edilir. Hatta bir noksan olarak değil, "kul kusursuz olmaz" sözünün de işaret ettiği gibi, her insanın düşebileceği bir yanlış olarak görülmelidir. Böylece insan kendisinin de böyle hatalar yapabileceğine inanarak, kendi kendine dikkat etmek imkânı bulacaktır. Karşısındakini yıpratmak için yapılan tenkidin ne kendine ne karşıdakine faydası olur; tam tersine her ikisine de zararı dokunur. Böyle acı tenkitlerin başı akılsızlık, sonu pişmanlıktır. Günümüzde aynı apartmanda oturan insanlar, birbirlerini tanımıyorlar ve tanımanın kendilerine bir zaman kaybı veya külfet olacağı gibi sebeplerle düşünerek tanımak istemiyorlar. Bu durum insanlığın en önemli, hayati kaybıdır. "El eli yıkar. Elde yüzü yıkar."