Kudüs-ü Şerif için ter akıtanlar ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan

Öncelikle büyük hayranlık duyduğumuz ve Kudüs-ü Şerif için ter akıtan Kudüs Fatihleri Hazreti Ömer (r.a.), Atsız Bey, Selahaddin Eyyûbi, Yavuz Sultân Selim Hân'ı şükranla yâd ediyoruz.

Sonra yine Kudüs-ü Şerif için ter dökmüş Tolunoğullarını, Filistin Valisi Artuk Bey'i, Berke Hân'ı, Sultân Baybars'ı da minnetle anıyoruz. Ayrıca, ismini kendisinin koyduğu Kudüs-ü Şerif'in en önemli ilim medresesi olan "Selahaddin Eyyûbî Külliye-i Islâmiyyesi'ni" 1915 yılında büyük bir törenle bizzat açan Enver Paşa'ya da duâlarımızı gönderiyoruz.

Sonra; iktidara geldiği 2002 yılından beri gerek Başbakanlığı döneminde, gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde Kudüs-ü Şerif için hiçbir fedâkarlıktan kaçınmayan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye de şükranlarımızı sunuyoruz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a sadece şükranlarımızı sunmakla kalmıyor; attığı adımlar ve yaptığı çalışmalarla Selahaddin Eyyûbi'yle, dolayısıyla Selçuklu Atabeyi Nureddin Zengi Aksungur'la ünsiyet kurmayı başarmış ve o günden sonra da ne Kudüs'le, ne de Filistin'le irtibatını koparmamış, o bölgeye yoğunluğunu giderek artırmış bir lider olduğu içinde dimdik arkasında duruyoruz.

Sayın Erdoğan'ın Selahaddin Eyyûbi ve Nureddin Zengi ile kurulan ünsiyeti bir minberle başlar. Nureddin Zengi'nin de genç Selahaddin'e verdiği Kudüs'ü fethetme şuuru, kısaca "Kızılelma Ülküsü" aynı minber'le start almıştır. Selçuklu Ata Beyi Nureddin Zengi; döneminin en iyi ahşap işlemecisi sanatkârları; Hamid bin Zafir, Salman bin Maali ile Halep'li Hasan bin Yahya ve kardeşi Fadâil bin Yahya'yı çağırarak onlara Mescid-i Aksâ'ya yakışacak bir minber yapmaları için hünerlerini göstermelerini ister.

İstediklerini fazlasıyla alan bu kündekâr ustalarının 16 bin 500 parçadan çivi ve yapıştırıcı kullanmadan yaptığı şaheser minber'i her gün ordu komutanlarına gösteren Nureddin Zengi en kısa zamanda Mescid-i Aksa ile minberin buluşması gerektiğini hatırlatarak onları bu fetihe rûhen hazırlar.Minberi en fazla ve gizli gizli gözetleyerek iç geçiren ise 17 yaşında saraya alınarak yetiştirilen Selçuklu'nun Tikrit Valisi Necmeddin Eyyûb'ün oğlu Selahaddin olur.

Selahaddin, daha sonra atandığı Mısır Valisiyken dâhi minberle Mescid-i Aksa'yı buluşturmayı aklından çıkarmaz. Fakat bu hazırlıklar sürerken Nureddin Zengi 1174 yılında vefât eder. O tarihe kadar Nureddin Zengi'nin Mısır Valisi olarak O'nun adına hutbe okutan ve sikke bastıran Selahaddin; Şam, Basra ve Yemen'in kendisine tâbi olduklarını bildirmesinden ve Abbâsi Halifesi tarafından Sultân ilân edildikten sonra 6 Mayıs 1175 itibariyle kendi adına para bastırıp, hutbe okutur.

Yetmez, Nureddin Zengi'nin hayırseverliği ile gönüllere taht kuran hanımı ve aynı zamanda babasının yerine tahta geçen 11 yaşındaki oğlu İsmail'e nâib'lik yapan İsmet Hâtûn'la bir yıl sonra evlenir. O da yetmez, kız kardeşini Erbil Ata Bey'i Muzaffereddin Gök-Börü ile evlendirir. Böylelikle Eyyûbi'ler ile birleşen Zengi'ler Haçlılara karşı güçlerini birleştirmiş olurlar.

Bu güç birliğinin etkisiyle Selahaddin Eyyûbi, 4 Temmuz 1187'de Filistin'in kuzeyinde Taberiye Gölü yakınlarında Haçlıları büyük bir bozguna uğratır. Ve Akka, Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cübeyl, Askalan, Gazze bir biri ardına düşer.

Sıra Kudüs'e gelmiştir. Büyük komutan Selahaddin Eyyûbi Miraç Kandili gününe denk gelen 2 Ekim 1187 Cuma günü Kudüs'ü Şerife girer. Derhal Nureddin Zengi'nin yıllar önce bugün için yaptırdığı fethin sembolü minber Halep'ten getirilir tekbirler eşliğinde Mescid-i Aksa'ya yerleştirilir.

Daha sonra; asırlarca birlik, beraberlik, Allah ve Resûlüne itaat konularında üzerinde hutbe okunan bu minber, Yahudiler tarafından 21 Ağustos 1969 yılında Avustralyalı Michael Rohan'a yaktırıldı. Aynısı 38 yıl sonra Türk Kündekâri Ustaları tarafından yapılarak 2007 yılında yerine kondu.

Bu konuyu Erdoğan, 2010 yılında İstanbul Conrad Otel'de düzenlenen İslam Konferansı Teşkilâtı Parlamento Birliği Genişletilmiş 2. İcra Komitesi Toplantısının açılışında yaptığı konuşmada; İslam Konferansı Teşkilâtı'nın, Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya yapılan insanlık dışı bir saldırının ardından 25 Eylül 1969'da kurulduğunu hatırlatarak, 21 Ağustos 1969'da Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırıda, mescidin kısmen tahrip olduğunu, özellikle de ''Selahaddin Minberi'' olarak bilinen tarihi minberin kül olduğunu belirtmişti.

Erdoğan; o minberin, Halep'te, 1168 yılında Nureddin Zengi tarafından dönemin en ünlü ahşap ustalarına yaptırılmış eşsiz bir eser ve emsalsiz bir sembol olduğunu vurgulayarak, minbere ilişkin şu bilgileri vermişti:

"O minber, Orta Doğu'da kardeşliğin, dayanışmanın, paylaşmanın, en önemlisi de hoşgörünün sembolüydü. Dikkat ediniz, 1969'da yakılan o minber, binlerce küçük parçadan oluşuyordu ve o parçalar birbirine tutkalla, zamkla, çivilerle değil, kündekâri tarzında parçaların iç içe geçmesi suretiyle tutturulmuştu. 1187 yılında, Selahaddin Eyyûbi Kudüs'ü fethettiğinde o minber Mescid-i Aksa'ya konulmuştu."

Erdoğan; o minberi tamir ettiklerini ve Türk ustalarının yıllarca süren çalışmalarının ardından, aslına uygun olarak yeniden yapılan minberin 2007 yılında yerine konulduğunu vurgulayarak, şunları söylemişti:

"Minber yerine kondu ancak, bugün üzülerek görüyoruz ki, 1969'da Mescid-i Aksa'da başlatılan yangın, bugün hâlâ sönmedi, söndürülmedi. Kudüs'ü yakmaya ve yok etmeye çalışanlar, oradaki kardeşlik ruhunu, oradaki dayanışma ruhunu, oradaki kutsiyeti ve bereketi asla ve asla yok edemezler..."

Böylece aslına uygun yapılan minberi yeniden Mescid-i Aksâ'ya yerleştirilmesinde rol oynayan Sayın Recep Tayyib Erdoğan, hem tarihi şahsiyetlerle, hem de Kudüs-ü Şerif'le minber üzerinden ünsiyet kurmuştu. Sonra bu ünsiyet o kutsal mekânla, bölge insanıyla aralıksız devam etti. Tarihi şahsiyetlerle ünsiyetin devamı ise yine onların yol gösterici tesbitleriyle oldu.

Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz tarihi şahsiyetler; Kudüs'ün fâtihleri ile, orayı talan etmeye gelen haçlı sürülerinin komutanları, krallar ve Papa dâhil hepsi ortak bir tesbitte bulunmuşlardı. O tesbit, "Suriye ve Mısır'a hâkim olan, Kudüs'e hâkim olur" şeklindeydi. İşte Kudüs-ü Şerif'in doğal hâmisi Recep Tayyib Erdoğan bu tesbit gereği bölgede faaliyet yürütmeye başladı. Planlarını ona göre dizayn etti.

Ama maalesef, o dönem Başbakan olan Sayın Erdoğan'ın hem Suriye, hem de Mısır için attığı adımlar yakın çalışma ekibi ve teşkilat tarafından gereğince algılanamadığı için tabana ve halka tam anlatılamamış, bundan dolayı "Ne işimiz var Suriye'de, ne işimiz var Mısır seçimlerinde" söylemlerinde bulunanlar dâhi olmuştu.

Hâlbuki hedefinde Kudüs-ü Şerif olan Başbakanımızın hamleleri "Suriye ve Mısır'a hâkim olan, Kudüs'e hâkim olur" düsturuna göre yapılıyordu. Bunun için Mısır'da desteklenen Mursi ile seçim kazanılmış, fakat "Camp David" anlaşmasının tehlikeye düşeceğini anlayan ABD duruma müdâhale ederek Mursi'yi alaşağı ettirmişti.

Suriye'de ise zâten halkın gönlüne taht kurmuş bir Erdoğan vardı. Halep olimpiyat stadı açılışına büyük bir âlicenaplık örneği göstererek âcizâne bizi de dâvet etmişti. Sheraton otelinden Fenerbahçe-El İttihad takımlarının açılış maçı oynayacağı stada hareket etmeden önce kendilerine, "Edendim Suriye'de aday olsanız yüzde 85 oy alırsınız" demiştim.

Evet Suriye'de yine saygı, sevgi çerçevesinde hâlis niyetlerle yaptığı hamleler, şer güçler tarafından akamete uğratılmak istenmiş, Suriye karıştırılmıştı. Karıştırmakla kalmayıp ne kadar terör örgütü varsa güney sınırlarımıza yerleştirilmişti. Akıllarınca Türkiye'yi kuşatacaklardı. Fakat yine Sayın Erdoğan'ın dirayetli duruşu ile kimsenin girmeye cesaret edemeyeceği El-Bab'a girerek oyunları bir kez daha bozmuştuk. Bozmak zorundaydık.

Çünkü aklına estikçe Kudüs'ü başkent ilân eden İsrail ve varlık sebebi sadece İsrail'in güvenliği olan ABD ile bitmeyen bir mücâdele içerisindeydi. Onlar ne kadar zulmün, adaletsizliğin, insan hak ve hürriyetlerini hiçe sayan kararlar alsalar da, Sayın Erdoğan'da mazlûmun, adaletin ve insanlığın yanında yer aldı.

Bu anlaşmazlıkların hedefinde olan İsrail aldığı kararlarla, mazlûm insanları misket bombalarıyla öldüren, evlerini yıkan, yerine yeni evler yaparak Yahudileri yerleştiren, zâlimce hareket eden bir tavır sergiledi yıllarca.

Yetmedi, Kudüs'ü işgâl etti. Sonra işgâl ettiği Kudüs'ü ilhâk ettiğini duyurdu. Ardından Kudüs'ü Şerifi başkent ilân etti. BM, 478 sayılı kararıyla Kudüs'ün ilhâk edilmesini ve başkent ilânını geçersiz saydı. Ama bunu kabûl etmedi.

Filistin'de zûlüm devem ederken bu kez de meydana ABD Başkanı Trump çıktı. Sözde ilân ettiği barış planıyla Kudüs'ü İsrail'in kontrolüne bırakmaya çalıştığı bir durum ortaya koydu.

5 Haziran 1967'de İsrail Devletininişgâline uğrayan Kudüs bir kez de Donald Trump tarafından 6 Aralık 2017'de İsrail'in başkenti ilân edildi. Üstelik Tramp büyükelçiliğini de Kudüs'e taşıyacağını duyurdu.

İşte burada Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha yüksek sesle itiraz ederek karşısına dikildi ve konuyu BM gündemine taşıdı 21 Aralık 2017 tarihinde yapılan oylamada BM'ye üye 172 ülke oylamaya katıldı. 128 ülke bu kararın karşısında Türkiye'nin yanında yer alırken, isimlerini çoğunun bilmediği 7 küçük ülke Guetemala, Palau, Togo, Honduras, Nauru, Marshall Adaları, Mikronezya gibi devletler ABD ve İsrail'in yanında yer aldılar.

Bu kararda; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın "Sayın Trump siz Türkiye'nin iradesini dolarla satın alamazsınız. Tüm dünyaya sesleniyorum, dolarlarla demokrasi iradenizi birilerine asla satmayın" sözü etkili olmuştu. Zaten oylama sonucundan sonra Twitter'da şöyle seslenmişti: "Kudüs'lü Muhammed kardeşimiz ile dünyaya mesajımız şudur; Kudüs, kırmızı çizgimizdir."