"Kemal Kılıçdaroğlu diyor, Cumhurbaşkanı yapıyor" öyle mi

Türkiye çok köklü bir devlet geleneğine sahip olmasına rağmen yakın tarihimiz siyasetin hakim kılınamadığı bir dönem olarak yaşandı. Cumhuriyet hep halka kaldı ve devlet siyaset üstü bir yere konularak halka kapatıldı. Ya 10 yılda bir yapılan askeri darbelerle anayasal düzen ve parlamento askıya alındı dolayısıyla halk iradesi hiçe sayıldı ya da siyaset dışı kurumların vesayetinde, siyasetçinin etliye sütlüye dokunmadığı bir dar alana sıkıştırıldı siyaset kurumu. Siyasetçi hep itibarsızlaştırıldı. Halkın nazarında siyasetçi, verdiği sözü tutamayan, iktidara geldiğinde halkı yarı yolda bırakan kişi oldu. Nasıl olmasın Adnan Menderes'in darağacındaki fotoğrafı hepsinin hafızasına kazınmıştı. Seçim zamanı halka vaatlerde bulunan siyasetçi yeri geldiğinde şapkasını alıp gitmesini de bilirdi. Bir de CHP tarzı siyasetçi vardı. Kendini siyaset üstü gören siyasetçi. Halkın hiçbir zaman iktidara getirmediği ama her nasılsa hep muktedir olan CHP tipi siyasetçi. Bunlara göre siyaset halka bırakılamayacak kadar önemli bir işti. Dolayısıyla siyasete gerek de yoktu. Yapılması gerekeni "Atatürk'ün çizdiği yolda" onlar zaten yapmaktaydı. CHP bir siyasi parti olarak kurulmadığı için siyaset yapmayı hiçbir zaman öğrenemedi. Sırtını dayadığı ordu, yargı, üniversite gibi sivil asker "vesayetçileştirilmiş" kurumlar, olması gereken pozisyonlarına çekilince bu sefer zıddına inkılap edip devlet düşmanı yapıları bile meşrulaştırabilecek bir söyleme savruldu. Çünkü hiçbir zaman bir siyasi parti olamadı. Siyaset kamunun huzur ve refahı için, azınlığı çoğunluğa ezdirmeden, çoğunluğu azınlığın boyunduruğuna vermeden, kamunun maslahatını önde tutarak yapıp ettiklerimizdir. Aynı zamanda devletler arası ilişkileri kapsar siyaset. Yoksa yerel idarecilikten çok da farkı kalmaz. CHP'nin en önemli sorunlarından biri de çok uzun yıllardır siyasetin devletlerarası ilişkiler yönüne yabancılaşmış olmasıdır. Kıbrıs Barış Harekatı'ndan bu yana CHP'de devlet perspektifine dair çok ciddi bir vizyon, bilgi, beceri ve insan kaynağı kaybı söz konusudur. Dolayısıyla CHP, Türkiye'nin düşmanının bile takdirini kazanan diplomatik başarılarına sevinememektedir. Çok yakın iki örnek; bir ülke için peş peşe böylesi iki diplomatik başarı nadir yaşanır. Türkiye önce Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliğini PKK, PYD, FETÖ gibi terör örgütlerine desteği kesmeleri ve istenilen teröristlerin iadesi şartına bağlamayı başardı. Ardından, geçtiğimiz hafta, tüm dünyada çok ciddi bir gıda krizine yol açan tahıl sevkiyatı sorununu savaşan iki ülkeyi Rusya ve Ukrayna'yı buluşturarak çözdü. CHP başta olmak üzere muhalefetimizden bu konuda kelam eden tek kişi olmadı. Çünkü siyasetten anladıkları şey, iktidar partisi dünyanın en iyi işini de yapsa buna karşı çıkmak. Siyaset bilmezliğin bir başka göstergesi ise Kemal