İlm-i istibdat

İstibdat ile adlandırılan mezhepleri ele alarak izah etmek istiyorum.Bediüzzaman'ın Münazarat adlı eserinde bahsettiği ilmi istibdat, tarihin her devrinde çeşitli vesilelerle hortlatılmış ve zaman zaman kendisini göstermiştir. Bu konuya Hz. Peygamber (a.s.)'in bir hadisini aktararak başlamakta fayda vardır. Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurur: "İlerde bir sürü fitne kopacaktır, Bu fitneler esnasında oturan yürüyenden, yürüyen de koşandan daha hayırlıdır."1 Bediüzzaman, istibdâdın en dehşetlisini, ilmin istibdâdı olarak nazara verir. Bediüzzaman "İstibat nedir" Sorusuna şöyle cevap verir: "İstibdat tahakkümdür, muamele-i keyfiyedir, kuvvete istinat ile cebirdir, rey-i vahittir, suistimale gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir, insaniyetin mâhisidir (mahvedicisidir).2 Evet, taklidin pederi ve İstibdat-ı siyasinin veledi olan istibdat-ı ilmidir ki, Cebriye, Rafiziye, Mutezile ve Mürciye gibi İslamiyeti müşevveş eden fırkaları tevlit etmiştir."3 Bediüzzaman, ilmi istibdadın kökünün kazınması için Şark vilayetlerinde bir 'Medresetü'z-Zehra üniversitesi açılmasını istemiştir. Said Nursi'nin İstanbul'a geliş amacını dönemin etkili simalarından Ahmet Ramiz ise şöyle ifade eder: "Evet, Said-i Nursi İstanbul'a, şûrezar-ı Kürdistan'ın maarifsizlikle öldürülmek istenilen kâinat idrakinde yapamadığı kâşanelere bedel Yıldız siyaset selhanelerini zelzelelere vermek azmiyle gelmişti."4 Mürciye; Fitne ve fesada yol açar endişesiyle, hüküm belirtmekten çekinerek bir kenara çekilen ve son kararı Allah'a