Uçurum!

YAŞLI adamlar beyaz sakallarını okşayarak gençlere bir şeyler anlatırken, hayatın "derin uçurumlarını" işaret ederlerdi. "Malınız mülkünüz uçar gider, geride sadece isminiz kalır!" Hayat için bu kadar paralanmanın alemi olmadığını anlatan yaşlı adamların yerini mezarına kasa koymaktan bahseden zenginler aldı. İsimleri yere batsın! Endişelerini giderecekmiş gibi doktora götürülen ve depresyon ilaçlarına boğulan "yaşlı çocuklar" var artık. En çok onlara ayıp ediyor hayat! İnsanların yasalar önünde bile eşit olmadığı yıllara geçiş yaptık. Yoksul insanlar için fırınlara asılan ekmektir hayat, zengin insanların kıyısında görkemli yat. Parası olmayanı elinin tersiyle itiyor da parası olanın ayağına gidiyor hayat. "Var mı bir emrin ağam!" Bazen çocukluğumuzdaki sokak satıcılarının sesi gibi yankılanır hayat; "ah nerde eski tat" Bir açıklaması var elbet. Gökyüzüne ağaçların yerine gökdelenler yükseldi ya, çeşmelerinden su içtiğimiz yedi tepeli şehirde görünmez oldu hayat. İnsanların birbirinden "arakladığı" yeni yöntemleri varsa, eski güzellikler kimsenin umurunda olmadığı içindir. Birbirini sevip sayıp el uzatanlar için söylenen; "komşu komşunun külüne muhtaçtır" sözü, sobaların kaldırılmasından sonra mı ortadan kayboldu yoksa apartman boşluğuna mı düştü İşine gelmeyen sorulara asla cevap vermez hayat! Hey gidi yıllar hey! Haysiyetin dürüstlüğün hükümsüz olacağı aklımıza gelmezdi. İte kopuğa bile yıldız muamelesi yapan şimdiki zamana inat, gökyüzünde yalnız gezen yıldızları özletiyor hayat! Kendi kendimize soruyoruz bazen, "biz bu hayatın nesi oluyoruz" Cevabımız hazır; "hiç kimsesi!" Hele önümüz uçurumsa durumu anlatmaya yetiyor. Uçurumu sevenlerin kanatları