Saygınlık!

ZAMAN yolculuğumda kötüyü de gördüm iyiyi de. Doğruyu da yalanı da. Çıkarları için eğilip bükülen insanların omuzlarındaki melekleri düşürdüğünü de en çok şöhret aleminde gördüm. Sırtından vuranı da sırtına alanı da. Paranın saltanatında hep aynı oyundur oynanan. Dostun adını bile unutturur şöhret. Onlar kendilerine biçtikleri rolle seçtikleri hayat arasında koparılmaz bağlar olduklarını zannederler. Şöhretli olmayı hayatın en renkli projesi sayarken, kendilerini bekleyen trajediyi hesaba katmazlar. "Topluma yakışmak" diye bir gerçek yoktur, onları besleyen toplumdur zaten. Şöhretin hammaddesi el değiştirmiştir, sosyal medya garantördür, sisteme uygun sponsorlar vardır. Giydirilen moda uzmanı olmakla dayatılan hokkabaz olmak arasında özne parayı bulmaktır. Şöhret yeterli kanıt sayılırken, inşa edilen sanatın varlığı da yokluğu da ortadadır. Sonradan görme kadınlara bakarım Bir diziyle şöhret olmanın getirdiği duruş, bilimle uğraşan kadınların gösterdiği alçakgönüllü tavrın yanında nasıl da arsız bir duruştur. Zamanın elinde oyuncak olduklarını hatırlatmadan önce bir duvar yazısını onların önlerine koymaktan gurur duyarım. "Makyajınla rujunla ve pahalı giysilerinle güzelim diye övünme. Yollar da pırıl pırıldır ama altından kanalizasyon geçer!" Böyle cümleler onların burnunun kenarından sinek vızıldaması gibi geçer. Onlar banka hesabına bakar ya da enayi bir zenginden çocuk yapıp "nafaka şıllığı" etiketiyle yan gelip yatar. Parasından başka kaybedecek bir şeyi olmayanların kazandıkları bir şey de yoktur aslında! Zamanı gelince onlara gününü gösterecek bir hayat gerçeği varken! Güzel insanlar da vardır elbet, onlar tırnaklarıyla kazır yolları. Onların borsası sanattır. Zamana karşı verdikleri mücadeleyi kaybetseler de kimliklerini hiçbir zaman kaybetmezler. Saygınlığı popülerlikten değerli sayarlar, kameraların içine düşmezler, sosyal medyadaki mezbahalarda dolaşmazlar. Ama o saygın insanlar ağızlarıyla