İnsan

EŞYALARIN insanlardan uzun yaşadığı mahallelerimiz var bizim. Eski 45'lik şarkıları hatırlatan yaşlı insanlarımız, hepsi de kendine göre karakter! Keşfedilmemiş ne çok şeyleri var belki, pencere önlerinde tek başlarına oturdukları zaman okunması gereken. Birileri gelmese de hep bekleyen! Başkalarına acıma duyguları yüksek, evleri alçak tavanlı. Giysileri eski moda, parmakları teknolojiyle tanışmamış daha. Yürekleri ceplerinden zengin. Acılarla içli dışlı olsalar da belli etmezler, televizyonlarda bir Yeşilçam filmi izlediklerinde içleri gider. Kaybolan yıllar için değil harcanan değerler için. Yıkadıkları çamaşırları balkonlarına asarlar, saksılarında genellikle fesleğen. Çocukları hala leğende yıkanır. Duaları dileklerle doludur, hiçbirinin haramda gözü yoktur. Kızları gelin olunca oğulları bir işe girince yeniden doğmuş gibi sevinirler. Sabah namazından önce uyanırlar. Yazın sineklerinden bunalırlar kışın bıçak sırtı ayazından. Misafire çay demlemeye bayılırlar. İçtikleri tütünler memleket kokar, birçoğunun pasaportu yoktur sadece şehirlerarası otobüs yolculuklarını bilirler. İçlerinde bir çırpıda gençliğini yakanlar vardır, sokaktaki sefil çocuklara kendi çocukları gibi bakanlar. Açlıklarını gizlerken bile empati duyguları yüksektir, her cenazeye koşarlar. Vitrinlere baktıkları bile zor görülür de onlar doyumsuz harisler tarafından hor görülür. Bazılarına cahil denmiştir köylü denmiştir, oysa hepsi bu hayattan alacaklıdır, gecelerinin karanlığı bile sabahlara ödenmiştir. Onların her biri başını dik tutan dağlar gibidir de bazen içlerinden ağlar gibi bakarlar. O insanlarla aramda bir bağ vardır, yoksul çocukluğumdan kalan. O yüzden