Hayat hamalı

SIRTINDA taşıdığı çuvallarla bile başkalarına zahmet vermekten korkan namuslu bir adam vardı, gençliğimden kalan. Çileli karısı ve iki çocuğuyla kıt kanaat yaşardı da harama yan gözle bile bakmazdı. Şiir yazardı kendince, cebindeki kopartılmış kağıtlarda dörtlükleri olurdu hep, parasız hüzünler üzerine. Yorgun argın eve dönüşlerinde mutlaka mahallenin çocuklarıyla sohbeti olurdu. Gece güneşi derdik ona tertemizdi düşleri. Yaptıramadığı dişlerine olan hayıflanmaları hiç bitmezdi. Hayat onun için hep soru işaretiydi çengeline eski ceketini astığı. Hiçbir mevsimde gururu değişmedi. Parasıyla adam olduklarını zannedenlere karşı bakışı da hiç değişmedi. Sonraki yıllarda koptuk ama bendeki izleri hiç silinmedi. Son olarak pandeminin başladığı dönemde karşıma çıkmıştı, çocukluğumun geçtiği Merter Tozkoparan'da. Tanınmaz haldeyken bile tanımıştım. Karısını birkaç yıl önce kaybetmişti, çocuklarını sormuştum da "onlara verebildiğim hayatın peşinden gidiyorlar" derken çaresizliğini ifade etmişti. Eski zamanları dillendirirken yeni zaman insanlarından neden uzak durduğunu anlatmıştı. Çokça yorgun alabildiğine sitemli. Aramızdaki muhabbetin sonunda gönlümden kopanı eline uzatmak gibi bir saygısızlığa soyunduğumu beni reddetmesinden anlamıştım. "Hayatımda hak etmediğim hiçbir şeyi almadım" derken utandırmıştı beni. Böyle insanların yürekleri kıbleye dönüktü çünkü cepleri değil. Hepimiz hayatın bir köşesinde mücadelesini sürdürürken önceki gün eski arkadaşlarımdan haberini aldım, o güzel insan ölmüş. Kaderini içine sindirmiş bir hayat yolcusu, kimseye yük olmadan bu dünyadan göçüp gitmiş. Ben kardeşimin kanser ameliyatıyla meşgul olduğum için cenazesini bana haber vermemişler. Böylesine onurlu bir hayat hamalının tabutuna el uzatabilmeliydim diye düşündüm. Güzel insanlar öldükten sonra da hatırlanmalıdır. Popüler dünyada yerleri olmayabilir ama onlar yüreklerde ölümsüzdür! Biz onları boşuna sevmeyiz. SIRTINDA taşıdığı çuvallarla bile başkalarına zahmet vermekten korkan namuslu bir adam vardı, gençliğimden kalan. Çileli karısı ve iki çocuğuyla kıt kanaat yaşardı da harama yan gözle bile bakmazdı. Şiir yazardı kendince, cebindeki kopartılmış kağıtlarda dörtlükleri olurdu hep, parasız hüzünler üzerine. Yorgun argın eve dönüşlerinde mutlaka mahallenin çocuklarıyla sohbeti olurdu. Gece güneşi derdik ona tertemizdi düşleri. Yaptıramadığı dişlerine olan hayıflanmaları hiç bitmezdi. Hayat onun için hep soru işaretiydi çengeline eski ceketini astığı. Hiçbir mevsimde gururu değişmedi. Parasıyla adam olduklarını zannedenlere karşı bakışı da hiç değişmedi. Sonraki yıllarda koptuk ama bendeki izleri hiç silinmedi. Son olarak pandeminin başladığı dönemde karşıma çıkmıştı, çocukluğumun geçtiği Merter Tozkoparan'da. Tanınmaz haldeyken bile tanımıştım. Karısını birkaç yıl önce kaybetmişti, çocuklarını sormuştum da "onlara verebildiğim hayatın peşinden gidiyorlar" derken çaresizliğini ifade etmişti. Eski zamanları dillendirirken yeni zaman insanlarından neden uzak durduğunu anlatmıştı. Çokça yorgun alabildiğine sitemli. Aramızdaki muhabbetin sonunda gönlümden kopanı eline uzatmak gibi bir saygısızlığa soyunduğumu beni reddetmesinden anlamıştım.