Gözyaşı çeşmesi!

GEÇENLERDE havadan "sudan sebeplerle" sohbet etmek için biri geldi yanıma. Kötülüğün sınırlarını zorlayan insanlara taşıdım meseleyi. Çünkü paranın elleri vardır kiri tanımaz, paranın gücü vardır zengini tanır fakiri tanımaz. "Kirli bir tencereye uymak için yuvarlanan kapakları hiçbir su paklamaz!" dedim. Şaşırtıcı bir karşılık verdi. "Biz içecek suyu bile bulmakta zorlanırken kirli tencerelerin derdine mi düşeceğiz" Düştüğü yeri görmeyenlere beklediği cevabı vermek zorunda kaldım. "İnsanların sadece dışının değil içinin de yıkanması gerekiyor!" Adam cevabımı beğenmedi gitti. Peki, susuzluk bu yazının neresinde Ruhtaki kuraklığın ensesinde! Çok sevdiğim bir arkadaşım İstanbul Silivri'de bol topraklı bir köy evini seçti. Geç kaldığım düşlere beni de davet ediyor da bazen ziyaretine gidiyorum. Bir fırtınanın gelip alacağı gerçekleri bildiği için süt vermeye hazır birkaç inek ve kuzu almış, horozlardan erken uyanıyor artık. "Böyle bir hayat için geç bile kaldım" dedi. Penceresinden okuyor ayçiçeklerinin mesajını; "onlar bile yüzünü güneşe dönüyorsa ben niye karanlıkta kalayım" diyor. Gezen tavuk yumurtası yemenin bile "olağanüstü" sayıldığı bir dünyanın dışında küçük bir dünya kurmuş kendisine, geçinip gidiyor. Peki, susuzluk bu yazının neresinde Arkadaşımın bahçesine diktiği meyve ağaçlarının gölgesinde! Oturduğum mahallede yeni açmış çiçekleri hoyratça koparan birine rastladım. "Çiçekleri yok eden çocukları da yok eder" dedim, "sana ne çiçeklerden" dedi. "O çiçekler balkonun altından bulunduğum mahalleye koku yayıyor" dedim. "Bırakın bu eski kafaları" diyen adamın insanlığın yoklama defterinde adı yazmıyordu, o yüzden eline bir not tutuşturdum. "Sadece çiçeklere değil kullandığımız cümlelere de su vermemiz gerekiyor." Adam oralı bile olmadı gitti. Peki, susuzluk bu yazının neresinde Çocuklara su içerken bile dokunan yılanların "tıs" sesinde! İnsanların konuşarak anlatamadıklarını dağlar